4 Kasım 2008 Salı

gecmisten notlar.

"bebe jean" bakma bana oyle masum, sirin, cok bilmis ve munzir, hani
her an usluca poz vermekte oldugun yerden kaciverecekmis gibi. oyle
bakma cunku sen oyle baktikca benim yuzumde de beliriyor o firtina
oncesi sessizlik ve sukunet, gozlerimde parilti, dudaklarimda belli
belirsiz gulumse ve firlayiveresim geliyor oturdugum yerden. isirarak
bile saklayamadigim bir gulumseme ile once chuck berry "you never can
tell"i esliginde twist yapmak sonra bir rondo veya vals esliginde
kavalyemin kollarinda saclarimi savurmak uzere yerimden firlamak! bu
kadar fantezi yeter bu aksam jean-pierre, ise, gercege ve mantiga geri
donmeli artik. ilk firsattta "yerinden firlama bagimliligi/sendromu"
"gocme" ve "durulma" uzerinde daha cok kelime eskitmeyi koydum aklima.
sevgiler
03.02.2005

guzel ve cirkin
iki zit kelime... herkesin uzerinde gunlerce konusulacak guzel yonleri
oldugu gibi nefretle anlatila anlatila bitirilemeyecek kadar cok kotu
yani yok mudur? ve aslinda bunlarin arasinda cok ince bir cizgi,
azicik bir fark vardir dikkatle baksak. cunku ayni davranislar ayni
kisi tarafindan yapildiginda kimi icin ne kadar sevgili iken digerine
ne kadar dusmandir. cogu bizim bakis acimiza gore renk degistiren bir
suru detaydir guzel veya cirkin diye tanimlaya geldigimiz.
bir sarki size guzelden cirkine ve cirkinde guzele saniyelerle yapilan
gecisler var. hosuma gitti paylasmak istedim guzel arkadaslarimla...
guzellikler ile dolu guzel gunlerde hep guzeli gorme dilegiyle...

yardimci olur belki baglanmana veya kimbilir belki tamamen koparir.
whatever...

left outside alone

dis kapinin mandali iseniz, ait degilseniz mekana, urketmesin sizi bu
hisler. kopruleri ve kapilari sever misiniz bilmem ben cok severim.
oyleki kapilar ve pencerlerden olan bir sergi yapmak gerekir, hatta
kapi-pencere muzesi... kopruler ise zaten basli basina sanat eserleri,
bulunduklari yerlere yerlestirilmis birer gerdanlik. estetikleri ve
degerleri kendi aralarinda farklilik gosterse de..

kopruler ve kapilar geciciligin simgesidir ayni zamanda. kapidan gecer
gidersiniz dusunmeden cogu kez... kopruler yolcularin gelip gectigi
siirsel imgeler olarak kullanilagelmis edebiyatimizda. biz
istanbullularin neredeyse her gun uzerinden gecerek bir kitadan digeri
ulastigimiz, bogazi ve guzelligini hayran hayran izlerken az da olsa
gunun telasesinden ulastigimiz koprulerimiz var.

Guzeldir kapilar ve kopruler, geciciligin guzelligi... geciciligin
suregeliyor oldugunu farketmekten de urkmeyin. kapilar ve kopruler
vardir hep hayatimizda, devirdaim halinde bir yerlere ulasmamiz,
mesafe alabimemiz icin. bu surekli gecicilik, veya surekli
sureksizlik/ebediyetsizlik ait oldugumuz dunyanin bir parcasi. bunu
farketmek ise bunalim sebebi degil. hatta amaci dogru sekilde ifade
edebilmek icin bir gerek. biliyorum belki aslinda gayet acik olani
fazla dolambacli ifade ediyorum ama ucunda bulundugumuz ucurumu
kendime aciklamak icin once onyargilari silmek gerekti. hayir
gecicilik degil bizi tehdid eden. tam tersi boyle oldugunu sanmak.
cunku o zaman ancak her gun bir damla damlayarak suyun kayayi deldigi
gercegini goz ardi etmis oluyoruz. yapmamiz gereken karsimizda kaya
kadar sert bir hayat olsa da biz su gibi zayif, ciliz, akiskan olsak
da sebat edebilmek. ve sadece uyuyup uyanarak gecebilecek gunlere bir
damla dahi olsa anlam yuklemek icin israrli olmak.

tenacity...
25.03.2005

sehnen dauern

ozlem surekli... surekli ozlem. (ama sifat cumlesi degil bu bir fiil
cumlesi. ozlem suregelen suregiden)
tesaduf mu simdi yani? olabilir mi? bana geldikleri sirayla yan yana
koydugumda bu kelimeleri ortaya cikan cumle!
bastan anlatayim. iki hafta once idi, almanca gelistirme icin
alternatifler aramadayken karsima cikti: "haftanin kelimesi". onceden
ingilizce versiyonunu hizmetini veren bir yere kisa uye olmustum onlar
"gunun kelimesi" yapip her gun bir kelime ve anlamini yolluyorlardi.
sonra biraktim takip edemedigimden. ama simdi yillar sonra cokta
isterken almancasi karsima cikmisti hem de haftalik olarak. ustelik
kelime ile ilgili neredeyse uc sayfalik bir edebi ve icerikli yaziyla
beraber, hem temel anlamini hem de farkli kullanimlarini gonderiyordu,
anke berlin.
ilki 10. KW (Kalenderwoche-takvim haftasi): sehnen.
11. KW: dauern
bir de anlatirken kurdugu cumleler hayir onlara girmeyecegim. ne
cevirmek ne de uzerinde konusmak sadece okumak icin onlar.. okumak ve
tadini cikarmak.
bakma oyle poly, kucumser bir edayla biraz da supheci.ah poly,
kircilli gri kazagin, daginik uzun ve korkarim kirli sakalin, gunesten
yanmis kavrulmus yanaklarin ve kucuk burnun. siyah sapkana sakladigin
saclarin hayir bari sen oyle kucumser bakma. ne yani poly o kadar
caresiz miyim ve o kadar zor duruma mi sokuyorum kendimi? hayir poly
degilim. inan sanidigin gibi degilim ama oyle uzak durarak kaslarin
havada anlayamazsinki beni. birak gomup kafami omzuna hickira hickira
aglayayim. ne de olsa agrenteuil koprusune bakmiyorum simdi. La Grande
jatte adasinda da degilim. Ne Oslo ne de Munihteyim. Uzaktayim Poly
senden, Paris'ten, 1886dan ama yasli dostum sen herkesten yakinsin
bana...
31.08.2005

korkuyorum, ellerim titriyor, gozlerim doluyor…

eskiden siir yazardim. ugrardi ilham perim muhabbet ederdik, ne de
guzeldi… sonra dar zamanlarda sayiklamalar diyebilecegim kisik, kesik
yazilar. ne tam bir basi ne de sonu var.

simdi geriye eskiden yazanlari okumaktan ote ne kaldi…

bunu 100m kosusunda dunya rekortmeni birinin bugun yuruyememesine ve
gecmisin fotograflariyla avunmasina benzetmek fazla bir mubalaga olur
elbet. ama hayatta yazmak nefes almak kadar bir ihtiyacsa, ustune
ustluk daha birakin dunya rekorunu bir avuc insanla paylasamadan
yazdiklarini geliyorsa bunlar basina… e uzulmek onun da hakki degil
mi? ne yapsin? okusun, okumak yazmanin anasidir cunku sefkatli,
merhamaetli, comert anasi…

ah ne mutlu oldum oysa simdi ayaklarim yere basmiyor, gerci ne zaman
basti ki? ama yok simdi daha bir yukarilarda ucuyorum. hani su
oksijenin azligindan nefes alinmayacak, sogugundan donulacak terfilere
cikmak uzereyim. cok sevdigim, cok deger verdigim biri okudu ve
degerlendirdi diye karalamalarimi. resim atolyesindeki hocamiz nevin
hanim olsa kizardi „karalamalar" deyisime. „sen kendinin deger
vermedigi bir seyi benim degerlendirmemi istiyorsun" diye. o da hakli.
ne de olsa ‚kendine guven' gerek, ki sahneye cikabilesin.

Sevgi hocam cevaplariniz, okumus olmaniz cok memnun etti beni. hafif
bir karamsarlik diyorsunuz, sanirim ondan da ote. karanin en karasi,
tabiattaki karalarin en karasi olsun isterdim yazdiklarimda madem o
var ve hayatin icinde madem o dokunuyor her birimize. kimsine hafifce,
kimisine hoyratca. gul pembe degil ki her sey. elbet cevremiz
algilarimizdan ibarettir. elbet ayni manzarayi karartmak da,
aydinlatmak da elimizdedir.elbet tabiatta bir de ak pak, sut beyaz
vardir. karadaki karanlik kadar, ondaki aydinligi yazmak da
marifettir.

haklisiniz, zaten ben los ortamlari severim. gunun dogusunu, batisini
hatta geceyi. ofiste bir benim kosedeki isiklar kapalidir. zaten bir
damla isik olsun uyuyamam geceleri. bir de gorduklerim gun boyu bolca
gri icerir. ciceklerin parlak rengi, cimenlerin yesili, denizin kokusu
ve sesi gunumu cokca suslemediginden olsa gerek. ayni sebepten olsa
gerek bir de su ekrana bakmaktan –cunku benim elim kalem tutmaz,
klavye tiklatir- hafif bir bas agrisi/yorgunlukta cullanir ustume.

bahanesi cok sanirim. ah hocam affedin isteginizi geri cevirmek
curetimden dolayi ama nasil inkar edeyim, caresiz ellerim havada
kabul ve itiraf ederim karamsarlik da cikip da gelebilir
yazdiklarimdan. sukur ki umidimiz var. umit olmasa karamsarlik ne basi
bos kalirdi, ne cok etrafi dagitir, ne simarikliklar yapardi. kasim
ayinda arkadasimin hediye ettigi menekseler cicek aciyor, annemin
laleri baslarini topraktan cikarttilar, tavsan kulaginda bir cift
tomurcuk daha belirdi. Sevgi hocam'dan cevap geldi bana, kim bilir
tikirtilarim ahenklenir belki boylece. umit en guzel renklerini
gonderiyor bize, sagolsun!

22.02.2007

Hiç yorum yok: