canim ici seninle isim var :)
nereden baslasak nasil anlatsak
bir isi temiz temiz halletmek varken, ne geregi var bunca curcunaya, dalasa, ustelik bu benim tarzim degil ki. haklarimi savunacak degilim,savasci degilim cunku hayat bir savas meydani da olsa umrum da degil, ilk kursunla vursunlar beni, agir aksak da olsa ben yolumda ilerlemek uzere atarim adimlarimi. kimseye saldirmami beklemeyin, gerekli ekipmanim yok, icimde besledigim yeterli kin ve nefretimi haset ve kiskancligim yok. hayatin ilgincliklerine ve detaylarindaki sirlara hayran kalmis, hikmetin isigindan gozum kamamis vaziyette, acaba bu pariltili mucevherin bir kosesine ufakta olsa bir kivrim ilave edebilir miyim, acaba gelecek nesillere bir katkim olabilir mi, bunun icin daha ne kadar cok calismka, okumak, kosmak, gormek ve anlamak durumundayim, onun hesaplarinin pesindeyim. bu ciktigim yol oyle uzun zamanim oyle kisitli ki, yoldan bana atilanlara, arkadan bagirip beni yavaslatmaya calisanlara, durup muhabbet etmek isteyenlere, cekirdek citlayip, bosa zaman gecirmek isteynlere, durmaksizin laf atistirmak veya bitmek bilmeyen muzakerelere girmek isteyenlere, dans etmek veya yan gelip yatmak isteyenlere icim cekse dahi biliyorum ki zaman ayirmam mevzu bahis olmamali. simdi ben yolunmda irade ile gitmek uzere nefsimle mucadele ederken, birileri, sevdigim ve onemsedigim birileri kalkip hadi biraz bakalim ne yapiyorlar, biraz takilalim veya buna cevap vermeden gecmek olmaz demesin lutfen. bu zorlu yolculukta destege ihtiyacim var canlar, kostek o kadar cok ki, siz de bir fark yapin dunyanin geri kalanindan yapici islerde destek olun kendinize ve cevrenize...
selametle.
24 Şubat 2009 Salı
19 Şubat 2009 Perşembe
hayattan cizikler
sevgilim bir tane, canim, ah be guzel kiz, ne sirin, ne naif ne komiksin
besbelli avare, asude ve yorgunsun. olsun varsin icinde besleyip buyuttugun ve bugunlere getirdigin bunca yogunlugu eritip yok etmek elbet kolay degil iki gozum ama unutma sen de kolay islerin adami degilsin :)
zor isleri oldum olasi sevdin, bunu da ne guzel buldun en zorlusundan ustelik, gorevimiz tehlike ekibi olsa havaya ucurmuslardi.
ah canlarim gordugunuz gibi dertliyim, insan ahlaki butunlukleri oldugu savinda sabah aksam yatip kalkarken bir baska insana sadece insan olmasindan dolayi saygi gostermek icin kucuk parmaklarini kipirdatmazlar. nasil olur bir adam bunu nasil yapar, ben soyleyeyim adam olan bunu yapmaz, bu bir utanmazlik ornegi, utanmazlik ve ahlaksizlik, dili disari sarkmis bir sapigin bundan tek farki aklindan gecen igrenclikleri yapacak cesareti olmasindan ibaret. insan dedigin yapmaz bunu ve canlarim ben bu musveddelerle muhattap oluyorum, hayir ben neyse en buyuk korkum bir gun bu isi buyutup baska masumlari da bu kara delige surukleme ihtimalin.
ah canim vah canim
dumanli bir karanlikta kayboldugun apacik asikarken gozumun nuru neden iradeni ve ayaklarini kullanip kosmuyorsun aydinliga, bak iste oracikta gunes piril piril parlamakta hem henuz cok uzakta degil, nedir bu kara dehlizde merakini uyandirip seni cagiran, canimin ici korkum o ki bir gun kolundan tutup seni cekip kurtaramayacagin kadar uzaklara gidersin, tum guzellikleri kapkara balciga bularsin, korkum o ki ayagin bir yerlere takilir, yuvarlanip kalirsin.
bilirsin seni canimdan cok severim neden yaparsin bunu, neden kendine yaparsin bunu? biliyorum aci bir intikamin pesindesin dilersin ki korkup kacan sen olmayasin, karanlik vazcayip kacsin senden, dehliz bir gunluk guneslik bahceye donussun. bir tanem senin ve hayallerin ucu bucagi yok, hep birbirinden guzel ve belki de en cok bu yuzden severim sebi. minik masallarinin ne basi vardir ne sonu, orta yerinden baslar uzar irmak boyu. velakin minik sirin ruhum benim korkum o ki bosa kurek cekmektesin.
ruzgar cikar, firtina cikar, boyu senin ceviz kabugundan buyuk dalgalar yutuverir seni kara sularda kaybolan bir inci oluverirsin diye korkmaktayim sevgilim.
sen aklini basina devsir, laf dinle, beni anla, dogru yolu gor, kendini toparla, selametle canim. selametle ve karalilikla yoluna devam et.
aman ha isiga, dogruya birak o karanligin kuflu dar sokaklarini bu kokular bu dokunuslar iyi gelmez sana. buyuk sozu dinle. bir kerecik olsun dinle beni, arkandan ciglik cigliga bagirmaktayim, dur gitme yapma etme, hic mi laftan anlamazsin, bu ne dikkafalilik, sen akilli bir insandin, insansin, mantigi bu kadar kusluk yeter, yapamyacagin islere girme, harcam kendini bu dunyaya camurlara bulanip temizlenmekle ugrasmak icin degil, temiz ferah caddeler yapmak icin geldin.
hadi canim daha da yorma beni, unutma her gun done done oku bu yazilanlari...
besbelli avare, asude ve yorgunsun. olsun varsin icinde besleyip buyuttugun ve bugunlere getirdigin bunca yogunlugu eritip yok etmek elbet kolay degil iki gozum ama unutma sen de kolay islerin adami degilsin :)
zor isleri oldum olasi sevdin, bunu da ne guzel buldun en zorlusundan ustelik, gorevimiz tehlike ekibi olsa havaya ucurmuslardi.
ah canlarim gordugunuz gibi dertliyim, insan ahlaki butunlukleri oldugu savinda sabah aksam yatip kalkarken bir baska insana sadece insan olmasindan dolayi saygi gostermek icin kucuk parmaklarini kipirdatmazlar. nasil olur bir adam bunu nasil yapar, ben soyleyeyim adam olan bunu yapmaz, bu bir utanmazlik ornegi, utanmazlik ve ahlaksizlik, dili disari sarkmis bir sapigin bundan tek farki aklindan gecen igrenclikleri yapacak cesareti olmasindan ibaret. insan dedigin yapmaz bunu ve canlarim ben bu musveddelerle muhattap oluyorum, hayir ben neyse en buyuk korkum bir gun bu isi buyutup baska masumlari da bu kara delige surukleme ihtimalin.
ah canim vah canim
dumanli bir karanlikta kayboldugun apacik asikarken gozumun nuru neden iradeni ve ayaklarini kullanip kosmuyorsun aydinliga, bak iste oracikta gunes piril piril parlamakta hem henuz cok uzakta degil, nedir bu kara dehlizde merakini uyandirip seni cagiran, canimin ici korkum o ki bir gun kolundan tutup seni cekip kurtaramayacagin kadar uzaklara gidersin, tum guzellikleri kapkara balciga bularsin, korkum o ki ayagin bir yerlere takilir, yuvarlanip kalirsin.
bilirsin seni canimdan cok severim neden yaparsin bunu, neden kendine yaparsin bunu? biliyorum aci bir intikamin pesindesin dilersin ki korkup kacan sen olmayasin, karanlik vazcayip kacsin senden, dehliz bir gunluk guneslik bahceye donussun. bir tanem senin ve hayallerin ucu bucagi yok, hep birbirinden guzel ve belki de en cok bu yuzden severim sebi. minik masallarinin ne basi vardir ne sonu, orta yerinden baslar uzar irmak boyu. velakin minik sirin ruhum benim korkum o ki bosa kurek cekmektesin.
ruzgar cikar, firtina cikar, boyu senin ceviz kabugundan buyuk dalgalar yutuverir seni kara sularda kaybolan bir inci oluverirsin diye korkmaktayim sevgilim.
sen aklini basina devsir, laf dinle, beni anla, dogru yolu gor, kendini toparla, selametle canim. selametle ve karalilikla yoluna devam et.
aman ha isiga, dogruya birak o karanligin kuflu dar sokaklarini bu kokular bu dokunuslar iyi gelmez sana. buyuk sozu dinle. bir kerecik olsun dinle beni, arkandan ciglik cigliga bagirmaktayim, dur gitme yapma etme, hic mi laftan anlamazsin, bu ne dikkafalilik, sen akilli bir insandin, insansin, mantigi bu kadar kusluk yeter, yapamyacagin islere girme, harcam kendini bu dunyaya camurlara bulanip temizlenmekle ugrasmak icin degil, temiz ferah caddeler yapmak icin geldin.
hadi canim daha da yorma beni, unutma her gun done done oku bu yazilanlari...
17 Şubat 2009 Salı
bugun benim dogum gunum!
kutlayan ve guzel temennilerini ileten tum guzel insanlara en icten tesekkulerimi sunarim.
gokten inen lapa lapa kar, visneli-muzlu puskullu bir pasta ve cokca tebrikler, telefonlar, dost sesler ve sozler....
iyi ki varsiniz!!
gokten inen lapa lapa kar, visneli-muzlu puskullu bir pasta ve cokca tebrikler, telefonlar, dost sesler ve sozler....
iyi ki varsiniz!!
16 Şubat 2009 Pazartesi
yarin benim dogum gunum
kim ne derse desin, yilin her gunu ayri ozel ayri guzel ve bunca guzellik icinde -kim oldugu ve neden oldugu cok da ehemmiyet tasimamakla beraber- bazi gunlere isimler takilarak, anlamlarlar atfedilerek daha da taclandirilmissa bu guzellik ariyanlar icin bir firsattan baska ne olabilir ki?
unutmayin en kolayi ve en masrafsizidir guzel ve iyi olan, bir cift soz ve dusunuldugunu bilmenin otesinde bir zenginlik var midir? bunlar icin sabahin isigi, haftanin cumasi ile yetinmeyip sevgililer, kadinlar, anneler, babalar, ogretmenler, hemsireler, vb gunlerini, yildonumleri, dogum gunlerini bahane etmekten ince ve guzel bir davranis olur mu? hem bu olmadik, adi sani duyulmadik bir gunde sari laleler, mutevazi fulyalar, mis gibi sumbuller, bir adet gul goncasi ile gelmeye engel degil veya iki cift sozu inci gibi yan yana koymaya, guler bir yuze icten bir kucaklamaya, mutevazi bir iltifata engel degil ki :)
ah cok mu sey bekliyorum?
neyseki cevremdeki herkes/hersey el birligi yapmis bekledigimden fazlasini bekledigimden evvel yollarima sermekte. ilkin dertlerimden kurtuldum, sukurler olsun cildimdeki problem artik gozle gorulmeyecek derecede azaldi. sonra daha bir gun onceden konfettilerin en ozenlisini yagdirarak gun aydin dedi bana cilgin askim istanbul, simdi aksam ve karanligin etrafi sarmasini firsat bilmis, sessiz sessiz ama var gucuyle yagiyor kar, yarina, dogum gunume hazirlik yapmak telasindaymiscasina.
diger taraftan ilk tebrik, vefali dostlarimdan geldi, uyesi oldugum kitap sitesi sadece tebrikle yetinmedi bir de bedava kargo hizmeti hediye etti, boylece ilk hediyem kendime nicedir almayi planladigim leziz sirlar yemek kitabi oldu.
ah seviyorum, ozel gunleri ama en cok da dogum gunumu, subatin ferahligi ve beyaziyla aydinlanmissa hele, ne de cok seviyorum.
kimse bilmez, sessiz sakin kutlamasiz patirtisiz gibi gorunur dogum gunlerim ama aslinda arkaplanda hep esi benzeri gorulmemis karnavallar yasanmaktadir. yapay kutlamalarin sig ve catlak cigliklarina ne gerek, boyle icten boyle karsiliksiz boyle dingin ve boyle cok sevilmek kadar guzeli var midir? e bu kadar guzelse saklamak gerekmez mi, iste o yuzden herhangi bir gunmuscesine siradan bir maske takilir, mutlulugun yansimalari bir guzel ortulup, saklanir.
eh musadenizle bunca incelik ve guzelligin ustune, 'ay bu ecnebi isi' diyenlere de cevap yetistirmekle ugrasamaya tenezzul etmeyeyim gayri. eger gormek istedigniz guzellikse cevrenizde isil isil yanan done done inen kar tanelerine bakmaniz yeterlidir, hayati suslemek bir odayi suslemekten de ince bir istir, dantelalarini ozene bezene apak, ince ince isleyen ve evine yerlestiren hanima sorunuz, kolay is degildir, emek ister, goz nuru ister, maharet ister.
sevgiyle kalin her gun, her an.
unutmayin en kolayi ve en masrafsizidir guzel ve iyi olan, bir cift soz ve dusunuldugunu bilmenin otesinde bir zenginlik var midir? bunlar icin sabahin isigi, haftanin cumasi ile yetinmeyip sevgililer, kadinlar, anneler, babalar, ogretmenler, hemsireler, vb gunlerini, yildonumleri, dogum gunlerini bahane etmekten ince ve guzel bir davranis olur mu? hem bu olmadik, adi sani duyulmadik bir gunde sari laleler, mutevazi fulyalar, mis gibi sumbuller, bir adet gul goncasi ile gelmeye engel degil veya iki cift sozu inci gibi yan yana koymaya, guler bir yuze icten bir kucaklamaya, mutevazi bir iltifata engel degil ki :)
ah cok mu sey bekliyorum?
neyseki cevremdeki herkes/hersey el birligi yapmis bekledigimden fazlasini bekledigimden evvel yollarima sermekte. ilkin dertlerimden kurtuldum, sukurler olsun cildimdeki problem artik gozle gorulmeyecek derecede azaldi. sonra daha bir gun onceden konfettilerin en ozenlisini yagdirarak gun aydin dedi bana cilgin askim istanbul, simdi aksam ve karanligin etrafi sarmasini firsat bilmis, sessiz sessiz ama var gucuyle yagiyor kar, yarina, dogum gunume hazirlik yapmak telasindaymiscasina.
diger taraftan ilk tebrik, vefali dostlarimdan geldi, uyesi oldugum kitap sitesi sadece tebrikle yetinmedi bir de bedava kargo hizmeti hediye etti, boylece ilk hediyem kendime nicedir almayi planladigim leziz sirlar yemek kitabi oldu.
ah seviyorum, ozel gunleri ama en cok da dogum gunumu, subatin ferahligi ve beyaziyla aydinlanmissa hele, ne de cok seviyorum.
kimse bilmez, sessiz sakin kutlamasiz patirtisiz gibi gorunur dogum gunlerim ama aslinda arkaplanda hep esi benzeri gorulmemis karnavallar yasanmaktadir. yapay kutlamalarin sig ve catlak cigliklarina ne gerek, boyle icten boyle karsiliksiz boyle dingin ve boyle cok sevilmek kadar guzeli var midir? e bu kadar guzelse saklamak gerekmez mi, iste o yuzden herhangi bir gunmuscesine siradan bir maske takilir, mutlulugun yansimalari bir guzel ortulup, saklanir.
eh musadenizle bunca incelik ve guzelligin ustune, 'ay bu ecnebi isi' diyenlere de cevap yetistirmekle ugrasamaya tenezzul etmeyeyim gayri. eger gormek istedigniz guzellikse cevrenizde isil isil yanan done done inen kar tanelerine bakmaniz yeterlidir, hayati suslemek bir odayi suslemekten de ince bir istir, dantelalarini ozene bezene apak, ince ince isleyen ve evine yerlestiren hanima sorunuz, kolay is degildir, emek ister, goz nuru ister, maharet ister.
sevgiyle kalin her gun, her an.
dost
bir dost istiyorum
oturup konusabilecegim
sıkılmadan, farkli anlamlar yuklemeden oylece, oylesine beni dinleyebilecek
gurul gurul aglasamda basimi oksayip beni avutabilecek sapsade dupduru bir dost,
dinlenebilecegim bir liman ariyorum
dertlerimi ve belki de dertsizligimi, yorgunlugumu ve yalnizligimi bagrina basip yumusatabilecek, beni kendi halimde iken ve sadece kendimken oyle oldugum gibi, oyle yapyanlis, oyle bicare, oyle kirik dokukken sevebilecek, kafasinda soru isaretleri, icten pazarliklari, ince hesaplari, kararsizliklari, hatta karar alma ihtyiaci dahi olmadan, oylesine akil vermeden, hesap sormadan, nasihat etmeden dinleyebilecek, gozlerimin icine bakip, ellerimi tutup, omzunda hickiriklarimi dinlendirip kendimi birakabilecegim bir guvenilir ruh ariyorum. acaba benim uzuntumle uzulur mu, bana olan sevgisi ilgisi azalir mi, benim zayifligim karsisinda hayal kirikligina ugrar mi, soylediklerime alinip kendisini suclar mi, acaba herhangi bir sekilde olumsuz etkilenir mi, diye dusunup soyleyeceklerimi yutmadigim, yutkunup yutkunup bogazima dizilmedigi, herkesin insan oldugunu, her insanin yorulup zayif dusebilecegini, yersiz uzuntuler kurgulayip, gereksiz tasalarla kavrulabilecegini, her insanin bir cift tatli soze hasret avutulmayi ve sevilmeyi aradigini gorebilen bir ulu cinar.
biliyorum cok sey istiyorum ama su anda yersiz ve gereksiz dertlerim tasalarim oyle kabardilar ki istemsiz seboreik egzemalarla, kizartilar ve bozartilarla yuzume doluyorlar.
ben biliyorum ki mukemmel ve ideal insan olmaktan uzak hirpani, culsuz ve sig bir bedeviyim ve gezmekte oldugum colun ruzgarlari gozlerimi yakmakta, bedenimi savurmakta, tutunacak bir dal, tutacak bir el ariyorum...
oturup konusabilecegim
sıkılmadan, farkli anlamlar yuklemeden oylece, oylesine beni dinleyebilecek
gurul gurul aglasamda basimi oksayip beni avutabilecek sapsade dupduru bir dost,
dinlenebilecegim bir liman ariyorum
dertlerimi ve belki de dertsizligimi, yorgunlugumu ve yalnizligimi bagrina basip yumusatabilecek, beni kendi halimde iken ve sadece kendimken oyle oldugum gibi, oyle yapyanlis, oyle bicare, oyle kirik dokukken sevebilecek, kafasinda soru isaretleri, icten pazarliklari, ince hesaplari, kararsizliklari, hatta karar alma ihtyiaci dahi olmadan, oylesine akil vermeden, hesap sormadan, nasihat etmeden dinleyebilecek, gozlerimin icine bakip, ellerimi tutup, omzunda hickiriklarimi dinlendirip kendimi birakabilecegim bir guvenilir ruh ariyorum. acaba benim uzuntumle uzulur mu, bana olan sevgisi ilgisi azalir mi, benim zayifligim karsisinda hayal kirikligina ugrar mi, soylediklerime alinip kendisini suclar mi, acaba herhangi bir sekilde olumsuz etkilenir mi, diye dusunup soyleyeceklerimi yutmadigim, yutkunup yutkunup bogazima dizilmedigi, herkesin insan oldugunu, her insanin yorulup zayif dusebilecegini, yersiz uzuntuler kurgulayip, gereksiz tasalarla kavrulabilecegini, her insanin bir cift tatli soze hasret avutulmayi ve sevilmeyi aradigini gorebilen bir ulu cinar.
biliyorum cok sey istiyorum ama su anda yersiz ve gereksiz dertlerim tasalarim oyle kabardilar ki istemsiz seboreik egzemalarla, kizartilar ve bozartilarla yuzume doluyorlar.
ben biliyorum ki mukemmel ve ideal insan olmaktan uzak hirpani, culsuz ve sig bir bedeviyim ve gezmekte oldugum colun ruzgarlari gozlerimi yakmakta, bedenimi savurmakta, tutunacak bir dal, tutacak bir el ariyorum...
14 Şubat 2009 Cumartesi
Kandilli
Besteci: Münir Nurettin Selçuk
Kandilli yüzerken uykularda
Mehtabı sürükledik sularda
Bir yoldu parıldayan, gümüşten
Gittik bahs açmadan dönüşten
Hülya tepeler, hayal ağaçlar
Durgun suda dinlenen yamaçlar
Mevsim sonu öyle bir zaman ki
Gaip bir musikiydi sanki
Gitmiş kaybolmuş uzakta
Rüya sona ermeden şafakta
http://www.forumcentury21.com/smf/index.php?topic=2806.0;wap2
Kandilli yüzerken uykularda
Mehtabı sürükledik sularda
Bir yoldu parıldayan, gümüşten
Gittik bahs açmadan dönüşten
Hülya tepeler, hayal ağaçlar
Durgun suda dinlenen yamaçlar
Mevsim sonu öyle bir zaman ki
Gaip bir musikiydi sanki
Gitmiş kaybolmuş uzakta
Rüya sona ermeden şafakta
http://www.forumcentury21.com/smf/index.php?topic=2806.0;wap2
ALINYAZISI SAATİ (İSTANBUL)
Yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun
Yaklaştıkça büyüyen
Ayrıntıları setleri bahçeleri
Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan
İşte ben o şehri yaşadım yıllarca
İstanbul'da parça parça
Çeşmelerinde ayı yaşadım
Servilerinde ayla birlik bölündüm
Ayla birlik yaralandım
İstanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla
Soludum bölük bölük ahiretin
Keskin çizgili özgürlüğünü
Kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi
İçtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri
Kutsallığın ballı biberli çilekli çile kevserini
İstanbul'dur bu otuz yıl kana kana yaşadığım
Taşlarına adeta resmim işledi
Ben İstanbul'da dağıldım zerre zerre
İstanbul damla damla içimde birikti
Mermer tozu gelip gelip içimde oluştu bir şehir
Bu yeryüzünden ve gökyüzünden ötedeki şehirdir
O bir kılıçtır Doğudan Batıya uzanıp
Çin ipeğinden örülmüş şeytan kozasını bölen
Darbeleriyle Batı çeliğini lime lime eden
O Tanrı'nın kılıç halindeki hilali
İslam ruhunun kristalleşmiş heykeli
İçimin sesi rüyamın öfkesi merhametimin şehri
İstanbul'a gel oruç günleri gez gör ve dinle derinden
Taştaki oymalarını incele bir er gözüyle
Semerkant'tan kalkıp gelmiş erlerin gözüyle gör her yeri
Camileri mezarlıkları çeşmeleri ve sebilleri
Git Sümbülefendi'ye servilerden sor olan biteni
Merkezefendi'de tüket maddeyi yırt maddeciliğin kefenini
Bağdat'ta ebedi bağı ruhun ve ilahi hikmetlerin
Şam'da son sınırı manevi medeniyetlerin
Kozmik bakış metafizik sezgi
Bağdat'tan dal, Şam'dan yaprak Diyarbekir'den çizgi
Hep İstanbul'da kırık dökük
Parçalanmış silinmiş sönmüş
Hayaletler gibi kaçmış gizliliklere
Loş boşluklara sığınmış kan rengi bir huzur arzusu
Sabah Karacaahmet'te öten şafak kırmızısında savaş borusu
Sökün eder her sabah ufkun bir ucundan yeniçeriler
Su şırıltısından gök gürültüsüne değin
Bütün seslere düzen vermiş ebedi mehter
Yok olduysa bu şehir ruhu ruhuma sindi
Ben yaşadıkça o yaşayacak bende
Kimbilir belki o da dirilecek benimle
İslam Milletinin dirilişinde
O yeniden güneşin güneş ayın ay ve dünyanın dünya
İnsanın insan olduğu o günde
Ölümün biliyorum ey İstanbul diriliş içindir
Öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa
Doğrul ve kalk ayağa
Kemiklerinle etin arasında
Sonsuz güç topla korku ve muştuyla
Mucize muştusuyla
Yüreğim yırtılıyor çınlıyor ağlıyor yüreğim
Fırtına yaprak yaprak dökülüyor
Gecenin tüyleri savruluyor havaya
Ölümümü kutlayan Arz oğullarıyla
Mübarek toprağın anlamından bile yoksun
Taşın demirin mermerin ve tozun metafizik kadrine bile düşman
Kabus ruhumu çalmak isteyen hırsız
Madde dönüşür binbir şeye ama ruh kaybolmaz
Altın madeni gibi pırıl pırıl kalır ve solmaz
Ve ben kardan geldim ama denizi üstlendim
Denizi yüklendim adeta denizle evlendim
Denizle yaşadım denizle öldüm
Öldükten sonra denizin gözlerini gördüm
Denizden denize yükseldim
Birliğin şarkısını işittim dinledim derinliklerinde
Sedeflerinden yapılmış İstanbul camilerinin taşları
Beyaz güvercin kanadı köpüklerinde kubbelerini gördüm camilerin
-Ama gizleyerek saklayarak itiraf etmeyerek-
Bursa'dan gelen yeşil bu denizi boyadı gökten sonra
Ve trenler şifreli düdükleriyle trajedileri perdelerken
Dönüp bir köşeden ötede kaybolurken
Ben kayalarını denizin ahenkleştirdiği kıyılarda
Gerçeği koğaladım hayal meyal görünen kelimeler arkasında
Ve derken birden karaya sıçradım Ayasofya
Padişah türbeleriyle örtülmüş maskelenmiş şehzade mezarlarıyla
Kayboldu o deniz o kentle birlikte Rabbim bildir bana
olup biteni
O yeşil ötesi ışığı o güneşi tahlil eden su çizgisini
Ve sen ey Avrupa yerin dibine batacaksın bitmez tükenmez suçlarına karşılık
Ve derken Ayasofya yüzüme çarpan karanlık
Serin ve kilim nakışlı kızıl gözlü dev bir cam gibi
Ve kılıcımın ucunda Ayasofya küçük bir bilya gibi
Uçuyorum göklerin kubbesine bir ikram gibi
Gök sofrasında bir çeşni bir garnitür gibi
Kalk ve kavra ruhum bir kadavra gibi solan bu göksel yapıyı
Bir kartal taşırken yere düşmüş
Ve kalakalmış kaldığı yerde
Sonra karanlıklardan çıkan kartallar tünemiş üstüne
Yemişler ötesini berisini
Ey kozmiğin kemirdiği bir kent gibi yükselen yapı
Ey Allah'a açılan ve kapanan ulu kapı
Bir at gibi soluyorsun kulelerinle
Deniz öfkenin köpükleriyle benekli
Gel barışın köprüsü ol içimizde dışımızda
Yeniden sularından içelim kana kana
Savaşabilirim bugün bütün dünyayla
Gerekirse
Ruhumuzun susadığı hakikat olan
Evrensel İslam Barışının zaferi için
Aşk için Tanrı hakikati aşkı için
Göğe çıkan İsa yere insin diye
-Fazla çıkardılar göğe-
Gel ey Muhammed ve İsa hakikati
Burada sizi bekleyen bütün bir insanlık var
Bulutlar yaralı insanlar zehir saçan fırtınalar
Kara-düşünce fırtınalarıyla yüklü kurşun levha havaları
Savaşırım doğudan daha doğu
Doğrudan daha doğru olanı bulmak için
Zulme karşı savaşabilirim
İnsan başı yalnız Tanrı önünde eğilecektir
Ebedi hakikat budur
Bunun için savaşırım ben
Bunun için kanım helal olsun
Şehrimin altına özgür Tanrı aşkını yazmak
İstanbul'u yeniden Tanrı şehri yapmak
Bunun için savaşırım ben
Servi için savaşırım çınar için savaşırım
Tozlanmamış gün doğuşu için
Yıldızlar geceleri yeniden görünsün diye
Tuz deniz damlasında gülsün
Çam denizle gülüşsün
Su tenimizle barışsın
Ruhumuzla ışısın diye
Savaşçıyım ben atalarım gibi
İstanbul için savaşırım
Bağdat'ın dervişlik ortağı
Şam'ın kılıç kardeşi
Olan İstanbul için
Benim güneşimden öteye kimse gidemez
Benim güneşimin üstüne doğmadığı hayat hayat değil
"Benim duvarımdan yüksek duvar haraptır"
Gerçek özgürlüktür kölelik değil Tanrı'ya kulluk
İstanbul olacak yine gerçek özgürlüğün türküsü
Kıyamete kadar söylenecek türkü
Sezai Karakoç
Yaklaştıkça büyüyen
Ayrıntıları setleri bahçeleri
Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan
İşte ben o şehri yaşadım yıllarca
İstanbul'da parça parça
Çeşmelerinde ayı yaşadım
Servilerinde ayla birlik bölündüm
Ayla birlik yaralandım
İstanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla
Soludum bölük bölük ahiretin
Keskin çizgili özgürlüğünü
Kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi
İçtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri
Kutsallığın ballı biberli çilekli çile kevserini
İstanbul'dur bu otuz yıl kana kana yaşadığım
Taşlarına adeta resmim işledi
Ben İstanbul'da dağıldım zerre zerre
İstanbul damla damla içimde birikti
Mermer tozu gelip gelip içimde oluştu bir şehir
Bu yeryüzünden ve gökyüzünden ötedeki şehirdir
O bir kılıçtır Doğudan Batıya uzanıp
Çin ipeğinden örülmüş şeytan kozasını bölen
Darbeleriyle Batı çeliğini lime lime eden
O Tanrı'nın kılıç halindeki hilali
İslam ruhunun kristalleşmiş heykeli
İçimin sesi rüyamın öfkesi merhametimin şehri
İstanbul'a gel oruç günleri gez gör ve dinle derinden
Taştaki oymalarını incele bir er gözüyle
Semerkant'tan kalkıp gelmiş erlerin gözüyle gör her yeri
Camileri mezarlıkları çeşmeleri ve sebilleri
Git Sümbülefendi'ye servilerden sor olan biteni
Merkezefendi'de tüket maddeyi yırt maddeciliğin kefenini
Bağdat'ta ebedi bağı ruhun ve ilahi hikmetlerin
Şam'da son sınırı manevi medeniyetlerin
Kozmik bakış metafizik sezgi
Bağdat'tan dal, Şam'dan yaprak Diyarbekir'den çizgi
Hep İstanbul'da kırık dökük
Parçalanmış silinmiş sönmüş
Hayaletler gibi kaçmış gizliliklere
Loş boşluklara sığınmış kan rengi bir huzur arzusu
Sabah Karacaahmet'te öten şafak kırmızısında savaş borusu
Sökün eder her sabah ufkun bir ucundan yeniçeriler
Su şırıltısından gök gürültüsüne değin
Bütün seslere düzen vermiş ebedi mehter
Yok olduysa bu şehir ruhu ruhuma sindi
Ben yaşadıkça o yaşayacak bende
Kimbilir belki o da dirilecek benimle
İslam Milletinin dirilişinde
O yeniden güneşin güneş ayın ay ve dünyanın dünya
İnsanın insan olduğu o günde
Ölümün biliyorum ey İstanbul diriliş içindir
Öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa
Doğrul ve kalk ayağa
Kemiklerinle etin arasında
Sonsuz güç topla korku ve muştuyla
Mucize muştusuyla
Yüreğim yırtılıyor çınlıyor ağlıyor yüreğim
Fırtına yaprak yaprak dökülüyor
Gecenin tüyleri savruluyor havaya
Ölümümü kutlayan Arz oğullarıyla
Mübarek toprağın anlamından bile yoksun
Taşın demirin mermerin ve tozun metafizik kadrine bile düşman
Kabus ruhumu çalmak isteyen hırsız
Madde dönüşür binbir şeye ama ruh kaybolmaz
Altın madeni gibi pırıl pırıl kalır ve solmaz
Ve ben kardan geldim ama denizi üstlendim
Denizi yüklendim adeta denizle evlendim
Denizle yaşadım denizle öldüm
Öldükten sonra denizin gözlerini gördüm
Denizden denize yükseldim
Birliğin şarkısını işittim dinledim derinliklerinde
Sedeflerinden yapılmış İstanbul camilerinin taşları
Beyaz güvercin kanadı köpüklerinde kubbelerini gördüm camilerin
-Ama gizleyerek saklayarak itiraf etmeyerek-
Bursa'dan gelen yeşil bu denizi boyadı gökten sonra
Ve trenler şifreli düdükleriyle trajedileri perdelerken
Dönüp bir köşeden ötede kaybolurken
Ben kayalarını denizin ahenkleştirdiği kıyılarda
Gerçeği koğaladım hayal meyal görünen kelimeler arkasında
Ve derken birden karaya sıçradım Ayasofya
Padişah türbeleriyle örtülmüş maskelenmiş şehzade mezarlarıyla
Kayboldu o deniz o kentle birlikte Rabbim bildir bana
olup biteni
O yeşil ötesi ışığı o güneşi tahlil eden su çizgisini
Ve sen ey Avrupa yerin dibine batacaksın bitmez tükenmez suçlarına karşılık
Ve derken Ayasofya yüzüme çarpan karanlık
Serin ve kilim nakışlı kızıl gözlü dev bir cam gibi
Ve kılıcımın ucunda Ayasofya küçük bir bilya gibi
Uçuyorum göklerin kubbesine bir ikram gibi
Gök sofrasında bir çeşni bir garnitür gibi
Kalk ve kavra ruhum bir kadavra gibi solan bu göksel yapıyı
Bir kartal taşırken yere düşmüş
Ve kalakalmış kaldığı yerde
Sonra karanlıklardan çıkan kartallar tünemiş üstüne
Yemişler ötesini berisini
Ey kozmiğin kemirdiği bir kent gibi yükselen yapı
Ey Allah'a açılan ve kapanan ulu kapı
Bir at gibi soluyorsun kulelerinle
Deniz öfkenin köpükleriyle benekli
Gel barışın köprüsü ol içimizde dışımızda
Yeniden sularından içelim kana kana
Savaşabilirim bugün bütün dünyayla
Gerekirse
Ruhumuzun susadığı hakikat olan
Evrensel İslam Barışının zaferi için
Aşk için Tanrı hakikati aşkı için
Göğe çıkan İsa yere insin diye
-Fazla çıkardılar göğe-
Gel ey Muhammed ve İsa hakikati
Burada sizi bekleyen bütün bir insanlık var
Bulutlar yaralı insanlar zehir saçan fırtınalar
Kara-düşünce fırtınalarıyla yüklü kurşun levha havaları
Savaşırım doğudan daha doğu
Doğrudan daha doğru olanı bulmak için
Zulme karşı savaşabilirim
İnsan başı yalnız Tanrı önünde eğilecektir
Ebedi hakikat budur
Bunun için savaşırım ben
Bunun için kanım helal olsun
Şehrimin altına özgür Tanrı aşkını yazmak
İstanbul'u yeniden Tanrı şehri yapmak
Bunun için savaşırım ben
Servi için savaşırım çınar için savaşırım
Tozlanmamış gün doğuşu için
Yıldızlar geceleri yeniden görünsün diye
Tuz deniz damlasında gülsün
Çam denizle gülüşsün
Su tenimizle barışsın
Ruhumuzla ışısın diye
Savaşçıyım ben atalarım gibi
İstanbul için savaşırım
Bağdat'ın dervişlik ortağı
Şam'ın kılıç kardeşi
Olan İstanbul için
Benim güneşimden öteye kimse gidemez
Benim güneşimin üstüne doğmadığı hayat hayat değil
"Benim duvarımdan yüksek duvar haraptır"
Gerçek özgürlüktür kölelik değil Tanrı'ya kulluk
İstanbul olacak yine gerçek özgürlüğün türküsü
Kıyamete kadar söylenecek türkü
Sezai Karakoç
9 Şubat 2009 Pazartesi
muhasebe
muhasebe zamani gelmedi mi?
ne yapmak gerek? bilmek zor.
belli ki olcup bicip bir karar almali, kendimde o gucu bulmakta zorlandigim acik.
ustelik gecen zamana ve yasananlara ragmen mesafe katedemis olmak bir isaret mi?
ah be guzelim seninle isim oyle zor oyle zor ki, nasil basa cikilir ki seninle?
neyse ki "bütün sorunların üstesinden geleceğiniz anlamına gelen" bir ruya gormussun.
canim gulum elbetteki dogru olani gormektesin ve bunu yapacak gucun var.
ama herkesden cok sana merhamet etmekteyim korkarim, sana kiymam zor, buyur da dogru olani yap demem zor, bilsem de uzuleceksin yine de dokunamiyorum sana.
bildigini yap, olmadi baktin bir sey bilmiyorsun, bir sey yapma
benim yorgun savascim, seni sevdim, ne yaparsan yap, AYO...
ne yapmak gerek? bilmek zor.
belli ki olcup bicip bir karar almali, kendimde o gucu bulmakta zorlandigim acik.
ustelik gecen zamana ve yasananlara ragmen mesafe katedemis olmak bir isaret mi?
ah be guzelim seninle isim oyle zor oyle zor ki, nasil basa cikilir ki seninle?
neyse ki "bütün sorunların üstesinden geleceğiniz anlamına gelen" bir ruya gormussun.
canim gulum elbetteki dogru olani gormektesin ve bunu yapacak gucun var.
ama herkesden cok sana merhamet etmekteyim korkarim, sana kiymam zor, buyur da dogru olani yap demem zor, bilsem de uzuleceksin yine de dokunamiyorum sana.
bildigini yap, olmadi baktin bir sey bilmiyorsun, bir sey yapma
benim yorgun savascim, seni sevdim, ne yaparsan yap, AYO...
6 Şubat 2009 Cuma
dertlesirken...
ah canim ugramiyorum diye seni unuttum, zevk u safaya daldim sanma.
tam aksine icim her zamankinden cok dertli.
bilirsin sevmem olumsuzluklari yazmayi, birakmak isterim hepsini su fani dunyada, degil mi ki burasi mavi gezegen ve mavi her derdin dermani, her olumsuzlugu silip supuren ve ugrayani huzur ve sukunetle yikayan dingin bir liman oyleyse keder ve elem de nereden cikti simdi?
ah sevgilim hasret dedikleri bu olsa gerek ne de cok ozlemis burayi nerede olursan ol, hangi boyuttaki ekranin karsinda hapis, ellerin klavyeye kelepceli olrusa olsun, iste buracikta sanal ozgurlugumun coskusu ile yine kendimi buluyorum.
durudrak bilmez, otur dinlenden anlamaz bir ruhun cosku ve taskinliklarini baska turlu kim ve neresi kaldirabilir ki
evet ey okuyucu sasiriyor, guluyor, kucumsuyor ve kiniyor olabilirsin ama biz 21. yuzyilin koleleri icin ozgurluk anlayisi bu kadar sig. ustelik arada gelen yasaklar ve sansurlerle bu sig sularda bile bogulmayi beceren ozel bir yetenel yine bize mahsus.
sevgilim bunlari yaziyor olmak istemezdim ama son gunlerdeki halim ve karanligim karsisinda gerceklere biraz olsun isik tutup, korkunc dahi olsa yuzlesmek istiyorum. inanamayacagin kadar anlamsiz konulara kafayi takiyor, agliyor, tepiniyor ve hatta isyan boyutlarina geliyor ondan sonra aniden ne kadar bos ne kadar -uzgunum ama oyle- yersiz davrandigima hayretlerle guluyorum. hak etmeyen ve gerek duyulmayan bu garip hassasiyet nereden ve nasil peyda oldu bundan nasil kurtulunur fikrim yok. aslinda ellerimle kazidigim depderin bir cukurun icindeyim de yukari nasil cikarim diye gokyuzune gozlerimi kenetlemis, tirnaklarimi topraga gecirip dort donuuyorum, farkinda degilim ki boyle yaparak goge yakinlasmak yerine daha derinlere dogru kayiyorum.
simdi aradigim tek sey yukaridan uzanacak bir halat,bir yardim eli oysa gercek o parlayan gun gibi acik, bu kazdigim cukurdan yine anca kendi cabamla cikarim.
gercketen oyle mi?
belki de yaniliyorum.
insaniz, hata yapariz, hepimiz yaptik degil mi ama?
bazen aklimizia, zekamiza, bilincimize ragmen hatamizda israr da ederiz, hatta bazen bunu bile bile yapariz, ama kim demis ki hatalarindan insan sadece kendi cabasiyla kurtulur diye? hem bu biraz fazla kendini begenmislik, ukalalik degil mi ki? sen kim kendini kurtarmak kim?
evet belki her koyun kendi bacagindan asilir ama bir yol gosteren, bir isik tutan olsa, bir ogreten olsa kiymetini bilmek boynumuzun borcu degil midir?
tam aksine icim her zamankinden cok dertli.
bilirsin sevmem olumsuzluklari yazmayi, birakmak isterim hepsini su fani dunyada, degil mi ki burasi mavi gezegen ve mavi her derdin dermani, her olumsuzlugu silip supuren ve ugrayani huzur ve sukunetle yikayan dingin bir liman oyleyse keder ve elem de nereden cikti simdi?
ah sevgilim hasret dedikleri bu olsa gerek ne de cok ozlemis burayi nerede olursan ol, hangi boyuttaki ekranin karsinda hapis, ellerin klavyeye kelepceli olrusa olsun, iste buracikta sanal ozgurlugumun coskusu ile yine kendimi buluyorum.
durudrak bilmez, otur dinlenden anlamaz bir ruhun cosku ve taskinliklarini baska turlu kim ve neresi kaldirabilir ki
evet ey okuyucu sasiriyor, guluyor, kucumsuyor ve kiniyor olabilirsin ama biz 21. yuzyilin koleleri icin ozgurluk anlayisi bu kadar sig. ustelik arada gelen yasaklar ve sansurlerle bu sig sularda bile bogulmayi beceren ozel bir yetenel yine bize mahsus.
sevgilim bunlari yaziyor olmak istemezdim ama son gunlerdeki halim ve karanligim karsisinda gerceklere biraz olsun isik tutup, korkunc dahi olsa yuzlesmek istiyorum. inanamayacagin kadar anlamsiz konulara kafayi takiyor, agliyor, tepiniyor ve hatta isyan boyutlarina geliyor ondan sonra aniden ne kadar bos ne kadar -uzgunum ama oyle- yersiz davrandigima hayretlerle guluyorum. hak etmeyen ve gerek duyulmayan bu garip hassasiyet nereden ve nasil peyda oldu bundan nasil kurtulunur fikrim yok. aslinda ellerimle kazidigim depderin bir cukurun icindeyim de yukari nasil cikarim diye gokyuzune gozlerimi kenetlemis, tirnaklarimi topraga gecirip dort donuuyorum, farkinda degilim ki boyle yaparak goge yakinlasmak yerine daha derinlere dogru kayiyorum.
simdi aradigim tek sey yukaridan uzanacak bir halat,bir yardim eli oysa gercek o parlayan gun gibi acik, bu kazdigim cukurdan yine anca kendi cabamla cikarim.
gercketen oyle mi?
belki de yaniliyorum.
insaniz, hata yapariz, hepimiz yaptik degil mi ama?
bazen aklimizia, zekamiza, bilincimize ragmen hatamizda israr da ederiz, hatta bazen bunu bile bile yapariz, ama kim demis ki hatalarindan insan sadece kendi cabasiyla kurtulur diye? hem bu biraz fazla kendini begenmislik, ukalalik degil mi ki? sen kim kendini kurtarmak kim?
evet belki her koyun kendi bacagindan asilir ama bir yol gosteren, bir isik tutan olsa, bir ogreten olsa kiymetini bilmek boynumuzun borcu degil midir?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)