cekip gidesim geldi
kimsecikleri tanimadigim
hatta kimseciklerin olmadigi yerlere
mesela issiz bir adaya buyuk okyanusta
ya da mavi bir gezegene uzay boslugunda
aniden
siddetlice
cekip gidesim geldi
yine...
30 Haziran 2008 Pazartesi
27 Haziran 2008 Cuma
beklenti
aman ha aman bir seyler beklemeyin hayattan...
bunu derken elbet hayallerinizde guzel gunler olsun, iyilik, saglik, mutluluk, huzur umun ve bunlar icin calisin...
ama beklemeyin birilerinden bir seyler... sanmayin sozlerini yerine getiriler veya en azindan buna sartlayip kendinizi, mesela uzakta birinin donecegini hesap edip planlamayin gerisini.
cunku garantisi yok bu hesaplarin. artik donmek istemiyordur, vazecivermistir veya sartlar izin vermiyordur veya kim bilir ne...
bagli degil miyiz hayata pamuk ipligiyle kopabilir her an.
o zaman hesap kitap yapmanin, oylece detayli hem de baskalarina bagli, riski cok...
e geregi de hic yok.
onun yerine misyon, vizyon bir de en onemlisi ani degerlendirmek!
bunu derken elbet hayallerinizde guzel gunler olsun, iyilik, saglik, mutluluk, huzur umun ve bunlar icin calisin...
ama beklemeyin birilerinden bir seyler... sanmayin sozlerini yerine getiriler veya en azindan buna sartlayip kendinizi, mesela uzakta birinin donecegini hesap edip planlamayin gerisini.
cunku garantisi yok bu hesaplarin. artik donmek istemiyordur, vazecivermistir veya sartlar izin vermiyordur veya kim bilir ne...
bagli degil miyiz hayata pamuk ipligiyle kopabilir her an.
o zaman hesap kitap yapmanin, oylece detayli hem de baskalarina bagli, riski cok...
e geregi de hic yok.
onun yerine misyon, vizyon bir de en onemlisi ani degerlendirmek!
Salâh Baba
neredesin?
duydum ki "insanı hep hayata, güneşe çıkarır"mışsın.
gunese gerek yok, benim icin marsa bir bilet de yeter, olmadi azicik ayisigi :)
"Salâh Birsel okumak, insanın kimyasına iyi gelir. Dilinizi kıvraklaştırır, aklınızı çalıştırır, yüzünüzü güleçleştirir, dişlerinizi beyazlatır... Bitmedi, yol yorgunluğuna, can sıkıntısına, depresyona, saç dökülmesine, yüz kırışıklıklarına, olur olmaz karadüşlere dalmalara, aşk ağrısına, efkâra, hüzne, kedere birebirdir. "
"Bir kitap, adamın beyninin derisini yüzüyorsa, bırak kalsın! Alıp seni gezmelere çıkarıyor; çayırlara, sulara, yaban ördeklerine, kırlangıç yuvalarına, gelincik tarlalarına, dutluklara ve kurumuş otların arasına götürüyorsa sarıl ona, hayat verir... "
hah iste bir minik gezintiymis meger tum acligim...
"Kurutulmuş Felsefe Bahçesi, Yapıştırma Bıyık, Halley Kimi Kurtarır, Amerikalı Tolstoy, Bir Zavallı Sarı At, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, Boğaziçi Şıngır Mıngır, Kahveler Kitabı, Hacivat Günlüğü, Yaşlılık Günlüğü, Gece Yarısı Mektupları..."
duydum ki "insanı hep hayata, güneşe çıkarır"mışsın.
gunese gerek yok, benim icin marsa bir bilet de yeter, olmadi azicik ayisigi :)
"Salâh Birsel okumak, insanın kimyasına iyi gelir. Dilinizi kıvraklaştırır, aklınızı çalıştırır, yüzünüzü güleçleştirir, dişlerinizi beyazlatır... Bitmedi, yol yorgunluğuna, can sıkıntısına, depresyona, saç dökülmesine, yüz kırışıklıklarına, olur olmaz karadüşlere dalmalara, aşk ağrısına, efkâra, hüzne, kedere birebirdir. "
"Bir kitap, adamın beyninin derisini yüzüyorsa, bırak kalsın! Alıp seni gezmelere çıkarıyor; çayırlara, sulara, yaban ördeklerine, kırlangıç yuvalarına, gelincik tarlalarına, dutluklara ve kurumuş otların arasına götürüyorsa sarıl ona, hayat verir... "
hah iste bir minik gezintiymis meger tum acligim...
"Kurutulmuş Felsefe Bahçesi, Yapıştırma Bıyık, Halley Kimi Kurtarır, Amerikalı Tolstoy, Bir Zavallı Sarı At, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, Boğaziçi Şıngır Mıngır, Kahveler Kitabı, Hacivat Günlüğü, Yaşlılık Günlüğü, Gece Yarısı Mektupları..."
20:45 vapurunda
buldum!! evreka, evreka!
dun askimla beraberken kesfettim kendimi: nasil bir asik oldugumu buldum!
aciklayalim efendim, yanlis anlasilmalara mahal vermeden: askim, istanbul ile beraberdim.
efendim nereden baslassak ki? bir kere istanbul'la olmak istanbul'un sinirlari icinde olmakla bir degildir. ne zaman istanbul'u izliyor, hissediyor, baska da bir sey dusunemiyorsaniz iste o zaman istanbul'la basbasasiniz demektir ki herkesin yasabilecegi bir duygu degildir, evvela asik olmak gerekir.
iste boyle yaklasik 1 ay once baharin bulutlu, ruzgarli sepserin bir aksamustusu bir terastan istanbul'umu bogazin guzel manzarasini yine kendimden gecmis izlerken, parmak uclarim donmus, sogugu bir guzel yemis meger sifayi da kapivermisim.
O gun bugundur dakika basi hapsuuu, iksirik tiksirik, salya sumuk ...
ama bile bile lades bu. 2 dakika durulmayacak bir ruzgar estirirken neredeyse 1 saat otur gunesin batisini izle, yildizli pekiyi! ama ask ya bu, canim siz de mantik aramayiverin.
uslanmaz mi hem insan bir kere de? ne mumkun, uslanmaz iste! aksamlari yetisebildigim her firsatta aksam vapuru. ama dun mayis sonu oldugunu unutmus bir firtina ile basladi gun, oglene dogru biraz guneslendi ama durmadi ruzgar, aksam gunes kacinca da iyice bastirdi. arka guverte bombos ilk gelen benim, diledigimce yer begendim, hemen en kenara yerlestim, bogaz koprusu ve avrupa yakasi manzarasi ile arama ruzgardan baskasini sokmadim. sonradan gelen bir kac kisi benden uzak korunakli koselere veya ortalara sigindi. ohh be, istanbul'umla basbasa. bir tarafta gerdanlik guzelliginde isil isil bogaz koprusu, obur tarafta tum ihtisamiyla saray burnu, galata bir abide gün batımıyla parlayan, kiz kulesi bogazin ve bulutlarin maviliginde bir nadide guzel...
aman birak dagitsin guzelim istanbulumun bogazi dalgalandiran deli ruzgarlari sacimi, sonra bogazim acitsin, azsin faranjitim, hapsuruklarla bogulayim, olsun varsin.
degil mi ki ask ruhsal bir dengesizlik, -hatta oldu olacak pasa pasa adini koyalim- hastalikli bir haldir, neden sadece ruhumla yasiyayim? ciliz bunyem de ona emanet, yazin gobeginde salya sumuk asik olayim.
:)
not. 2008 haziran basinda yazilmitir...
~~~~~~~~~~~~
bir sehnaz oyun'dan:
dolu dizgin
dörtnala
tay gibi
asigim ben
ohh be
ohh be (koro)
kütür kütür
taptaze
nar gibi
asigim ben
ohh be
ohh be (koro)
dun askimla beraberken kesfettim kendimi: nasil bir asik oldugumu buldum!
aciklayalim efendim, yanlis anlasilmalara mahal vermeden: askim, istanbul ile beraberdim.
efendim nereden baslassak ki? bir kere istanbul'la olmak istanbul'un sinirlari icinde olmakla bir degildir. ne zaman istanbul'u izliyor, hissediyor, baska da bir sey dusunemiyorsaniz iste o zaman istanbul'la basbasasiniz demektir ki herkesin yasabilecegi bir duygu degildir, evvela asik olmak gerekir.
iste boyle yaklasik 1 ay once baharin bulutlu, ruzgarli sepserin bir aksamustusu bir terastan istanbul'umu bogazin guzel manzarasini yine kendimden gecmis izlerken, parmak uclarim donmus, sogugu bir guzel yemis meger sifayi da kapivermisim.
O gun bugundur dakika basi hapsuuu, iksirik tiksirik, salya sumuk ...
ama bile bile lades bu. 2 dakika durulmayacak bir ruzgar estirirken neredeyse 1 saat otur gunesin batisini izle, yildizli pekiyi! ama ask ya bu, canim siz de mantik aramayiverin.
uslanmaz mi hem insan bir kere de? ne mumkun, uslanmaz iste! aksamlari yetisebildigim her firsatta aksam vapuru. ama dun mayis sonu oldugunu unutmus bir firtina ile basladi gun, oglene dogru biraz guneslendi ama durmadi ruzgar, aksam gunes kacinca da iyice bastirdi. arka guverte bombos ilk gelen benim, diledigimce yer begendim, hemen en kenara yerlestim, bogaz koprusu ve avrupa yakasi manzarasi ile arama ruzgardan baskasini sokmadim. sonradan gelen bir kac kisi benden uzak korunakli koselere veya ortalara sigindi. ohh be, istanbul'umla basbasa. bir tarafta gerdanlik guzelliginde isil isil bogaz koprusu, obur tarafta tum ihtisamiyla saray burnu, galata bir abide gün batımıyla parlayan, kiz kulesi bogazin ve bulutlarin maviliginde bir nadide guzel...
aman birak dagitsin guzelim istanbulumun bogazi dalgalandiran deli ruzgarlari sacimi, sonra bogazim acitsin, azsin faranjitim, hapsuruklarla bogulayim, olsun varsin.
degil mi ki ask ruhsal bir dengesizlik, -hatta oldu olacak pasa pasa adini koyalim- hastalikli bir haldir, neden sadece ruhumla yasiyayim? ciliz bunyem de ona emanet, yazin gobeginde salya sumuk asik olayim.
:)
not. 2008 haziran basinda yazilmitir...
~~~~~~~~~~~~
bir sehnaz oyun'dan:
dolu dizgin
dörtnala
tay gibi
asigim ben
ohh be
ohh be (koro)
kütür kütür
taptaze
nar gibi
asigim ben
ohh be
ohh be (koro)
ah haziran vah haziran
sen naptin?
ne de cabuk geldin ve daha analamdan ne de cabuk gidersin, nereye gidersin!?
iste bakiyorum da 366 (bu sene tami tamina 366 guncekiyor) yapraklik takvimim yarilanmis bile.
devirmekte oldugumuz 2008, hadi insafli olalim ve yariladigimiz diyelim. ama ne care, daha goz acip kapayincaya kadar 2008'in devrilisini de anlatiriz burada, omur yeterse tabii...
yillar, gunler ve anlar iyi ve anlamli gecsin de...
ne de cabuk geldin ve daha analamdan ne de cabuk gidersin, nereye gidersin!?
iste bakiyorum da 366 (bu sene tami tamina 366 guncekiyor) yapraklik takvimim yarilanmis bile.
devirmekte oldugumuz 2008, hadi insafli olalim ve yariladigimiz diyelim. ama ne care, daha goz acip kapayincaya kadar 2008'in devrilisini de anlatiriz burada, omur yeterse tabii...
yillar, gunler ve anlar iyi ve anlamli gecsin de...
26 Haziran 2008 Perşembe
thomas mann- venedikte ölüm
nobel ödüllü yazardan uzun bir ask hikayesi...
askin dogrusu yanlisi olur mu? peki siddeti? azicik asik olunur mu? ya olumune?
iyi de degil mi ki ask ruhsal bir dengesizlik hali, oyleyse ne diye dogrulugunu veya agirligini sorguluyoruz?
venedik'e gitmedim henuz ama gitmek isterdim, ustelik askimla hem de festival zamani.
zaten maskem ve kiyafetimin nasil olacagini coktan biliyorum.
maskelerin ardinda sahte yuzlerini saklar insanlar, ve maskeler daha gercektir saklanan yuzlerden...
hikayeye geri donecek olursak; iste ask, olum ve yasam uzerine alti cizili satirlari:
"kacmak arzusuydu bu, kendisine itiraf ettigi sey: uzaklara, yeniliklere, kurtulmaya, yuklerden siyrilmaya, unutmaya duydugu ozlemdi - Kacmak, eserinden, donuk, soguk ve hummali odevle sinirlandirilmis her guku yerlerden uzaklasmak! Isini seviyordu gerci; inatci, gururlu ve kac kez denenmis iradesiyle, kimselerin bilmesini ve eserinin hicbir sekilde hicbir tukenme, gevseme belirtisiyle disa vurmasini istemedigi, gittikce artan o yorgunlugu arasindaki sinirleri yipratan, her gun yeniden tazelenen savasi da seviyordu hani nerdeyse."
"...elini kolunu baglayan sey, artik hicbir seyle giderilmeyecek bir yetersizlik gorunusundeki isteksizlikten dogma kuruntulardi."
"insanlar bir sanat eserini nicin sohrete eristridiklerini bimezler. Sanat anlayisindan yoksun, eserde bunca ilgiyi hakliy gösterecek yuzlerce ustunluk bulduklarini dusunurler ama alkisin asil nedeni, tartiya gelmeyen bir seydir: yakinlik duygusu!"
"kader karsinda vakar; istirap karsisinda kibarlik yalniz katlanma anlamina gelmez, o aktif bir basari, olumlu bir zaferdir..."
"Gustav Aschenbach, bitkinligin sinirinda calisan butun bu insanlarin yazariydi iste: agir yukler altinda olanlarin, yorgunluktan yipranmis olduklari halde hala ayakta durabilenlerin, zayif, celimsiz ve imkanlari kit oldugu halde iradelerinin direnmesi ve kendilerini zekice kollayislari sayesinde hic degilse bir sure icin varliklarini buyukluk taslamaya zorlayan butun calisma bagnazlarinin yazari!"
"yalnizlik ozgurlugu, o cesurca ve yaratici guzelligi, siiri yaratir. yalnizlik ayni zamanda ters, orantisiz ve sacma olani, izin verilmeyeni de yaratir."
"guzellik yaratan adaletsizligi onaylamaktan, aristokratca ayrilaciklara yakinlik ve takdir gostermekten yana, sanatci yaradilisli hemen hemen herkeste dogustan hoyratca ve zalimce bir egilim bulunur."
"derin bir takim nedenlerden dolayi denizi seviyordu: bu sevgi cok calisilmis, dunyanin soluk aldirmayan cesitliligi karsisinda basitin, genisin koynuna siginmayi ozelmis sanatcinin sessizlik gereksinmesinden doguyor, parcalanmamisa, olcusuzce, ebediye, hiclige karsi duydugu o yasak, gorevlerine tamamen aykiri, iste asil bunun icin ayartici egilimden ileri geliyordu. kusursuz ugruna didinen, mukemmelde dinenmeye can atar, hiclikse mukemmelin bir bicimi degil midir?"
"cunku insan insani, hakkinda bir yargida bulunmadigi surece sever, yuceltir; ozlem, eksik tanimanin bir sonucudur."
"ve daha o gun, yazara saygiyla bagli dunya, onun olum haberiyle sarsildi."
askin dogrusu yanlisi olur mu? peki siddeti? azicik asik olunur mu? ya olumune?
iyi de degil mi ki ask ruhsal bir dengesizlik hali, oyleyse ne diye dogrulugunu veya agirligini sorguluyoruz?
venedik'e gitmedim henuz ama gitmek isterdim, ustelik askimla hem de festival zamani.
zaten maskem ve kiyafetimin nasil olacagini coktan biliyorum.
maskelerin ardinda sahte yuzlerini saklar insanlar, ve maskeler daha gercektir saklanan yuzlerden...
hikayeye geri donecek olursak; iste ask, olum ve yasam uzerine alti cizili satirlari:
"kacmak arzusuydu bu, kendisine itiraf ettigi sey: uzaklara, yeniliklere, kurtulmaya, yuklerden siyrilmaya, unutmaya duydugu ozlemdi - Kacmak, eserinden, donuk, soguk ve hummali odevle sinirlandirilmis her guku yerlerden uzaklasmak! Isini seviyordu gerci; inatci, gururlu ve kac kez denenmis iradesiyle, kimselerin bilmesini ve eserinin hicbir sekilde hicbir tukenme, gevseme belirtisiyle disa vurmasini istemedigi, gittikce artan o yorgunlugu arasindaki sinirleri yipratan, her gun yeniden tazelenen savasi da seviyordu hani nerdeyse."
"...elini kolunu baglayan sey, artik hicbir seyle giderilmeyecek bir yetersizlik gorunusundeki isteksizlikten dogma kuruntulardi."
"insanlar bir sanat eserini nicin sohrete eristridiklerini bimezler. Sanat anlayisindan yoksun, eserde bunca ilgiyi hakliy gösterecek yuzlerce ustunluk bulduklarini dusunurler ama alkisin asil nedeni, tartiya gelmeyen bir seydir: yakinlik duygusu!"
"kader karsinda vakar; istirap karsisinda kibarlik yalniz katlanma anlamina gelmez, o aktif bir basari, olumlu bir zaferdir..."
"Gustav Aschenbach, bitkinligin sinirinda calisan butun bu insanlarin yazariydi iste: agir yukler altinda olanlarin, yorgunluktan yipranmis olduklari halde hala ayakta durabilenlerin, zayif, celimsiz ve imkanlari kit oldugu halde iradelerinin direnmesi ve kendilerini zekice kollayislari sayesinde hic degilse bir sure icin varliklarini buyukluk taslamaya zorlayan butun calisma bagnazlarinin yazari!"
"yalnizlik ozgurlugu, o cesurca ve yaratici guzelligi, siiri yaratir. yalnizlik ayni zamanda ters, orantisiz ve sacma olani, izin verilmeyeni de yaratir."
"guzellik yaratan adaletsizligi onaylamaktan, aristokratca ayrilaciklara yakinlik ve takdir gostermekten yana, sanatci yaradilisli hemen hemen herkeste dogustan hoyratca ve zalimce bir egilim bulunur."
"derin bir takim nedenlerden dolayi denizi seviyordu: bu sevgi cok calisilmis, dunyanin soluk aldirmayan cesitliligi karsisinda basitin, genisin koynuna siginmayi ozelmis sanatcinin sessizlik gereksinmesinden doguyor, parcalanmamisa, olcusuzce, ebediye, hiclige karsi duydugu o yasak, gorevlerine tamamen aykiri, iste asil bunun icin ayartici egilimden ileri geliyordu. kusursuz ugruna didinen, mukemmelde dinenmeye can atar, hiclikse mukemmelin bir bicimi degil midir?"
"cunku insan insani, hakkinda bir yargida bulunmadigi surece sever, yuceltir; ozlem, eksik tanimanin bir sonucudur."
"ve daha o gun, yazara saygiyla bagli dunya, onun olum haberiyle sarsildi."
magara adami
efendim bilindik bir magara adami imaji vardir, hani maymundan evriminin henuz ara kademelerinde biraz da ayiyi andiran, agzindan tukurukler ve tuhaf bagirtilara cikarip elindeki sopasini bilimum dost ve dusmanin basinda paralayarak iletisim saglayan gorilimsi/insanimsi.
simdi tabii evrim asirlar, bin yillar, milyon yillar icinde tamamlanip, simdi de ayni yavaslikta surdugu icin bu ara evrelerle tanisip hem hal olma serefine nail olmadik...
...saniyorsaniz, fena halde yaniliyorsunuz!
evet baylar, bayanlar, kulak kesilin, teorimi acikliyorum! bu evrim teorisinin 21. yuzyil versiyonu veya gercekten anlasilmasidir ki, darwin suphesiz bugun yasaydi bu yorumu ictenlikle kabul ederdi.
evrim dedigimiz olay halan ustelik sanildigindan cok daha hizli, yani normal bir insanin omru boyunca rahatlikla gozleyebilecegi gibi ustelik her iki yonde olagelmektedir, hem de her an, her saniye...
ispati: etrafiniza soyle bir bakiniz, kendini maymun gibi yapip sonra da insana donusuveren davranis bozukluklariyla ustelik hayvandan beter oluveren kimse yok mudur?
coktur, elbet hem de pek cok.
aslinda bunda o kadar da alinilacak, kizacak bir sey yok, pek cogumuz arasira maymunluklar yapariz, bazen sevimli bulunur, bazen gereksiz, bazen de itici. bu biraz da isi tadinda birakmakla ilgilidir, hayatimizin ne kadarini maymun, ne kadarini insan olarak yasadigimizla.
bazilari vardir, su hayvansal tarafta takilip kalmislardir, espriler kaba saba sozler kaba saba, magara adamindan farksiz.
iste bunlara dag adami da denir. dagdan inmis olmmalari sart degildir, universite mezunu is guc sahibi olsalarda ilkel yonlerini asip medenilesememislerdir. modernitenin alasi ile sarili ve bezili olsun, ozunde evrimini tamamlayamalarla isimiz zor.
deyimlerimizde soylendigi gibi,
dag adami dag adami
hasta eder sag adami
-oldurur versiyonu da var, hasta etmesini oldurmesinden daha trajik buldugum icin bunu yegledim :)-
dilerim bizlerden uzak olsunlar, aramizda evrimin obur ucuna kacanlar varsa da biraz aynaya bakip insansi kisimda daha cok vakit gecirmeye gayret etsinler...
simdi tabii evrim asirlar, bin yillar, milyon yillar icinde tamamlanip, simdi de ayni yavaslikta surdugu icin bu ara evrelerle tanisip hem hal olma serefine nail olmadik...
...saniyorsaniz, fena halde yaniliyorsunuz!
evet baylar, bayanlar, kulak kesilin, teorimi acikliyorum! bu evrim teorisinin 21. yuzyil versiyonu veya gercekten anlasilmasidir ki, darwin suphesiz bugun yasaydi bu yorumu ictenlikle kabul ederdi.
evrim dedigimiz olay halan ustelik sanildigindan cok daha hizli, yani normal bir insanin omru boyunca rahatlikla gozleyebilecegi gibi ustelik her iki yonde olagelmektedir, hem de her an, her saniye...
ispati: etrafiniza soyle bir bakiniz, kendini maymun gibi yapip sonra da insana donusuveren davranis bozukluklariyla ustelik hayvandan beter oluveren kimse yok mudur?
coktur, elbet hem de pek cok.
aslinda bunda o kadar da alinilacak, kizacak bir sey yok, pek cogumuz arasira maymunluklar yapariz, bazen sevimli bulunur, bazen gereksiz, bazen de itici. bu biraz da isi tadinda birakmakla ilgilidir, hayatimizin ne kadarini maymun, ne kadarini insan olarak yasadigimizla.
bazilari vardir, su hayvansal tarafta takilip kalmislardir, espriler kaba saba sozler kaba saba, magara adamindan farksiz.
iste bunlara dag adami da denir. dagdan inmis olmmalari sart degildir, universite mezunu is guc sahibi olsalarda ilkel yonlerini asip medenilesememislerdir. modernitenin alasi ile sarili ve bezili olsun, ozunde evrimini tamamlayamalarla isimiz zor.
deyimlerimizde soylendigi gibi,
dag adami dag adami
hasta eder sag adami
-oldurur versiyonu da var, hasta etmesini oldurmesinden daha trajik buldugum icin bunu yegledim :)-
dilerim bizlerden uzak olsunlar, aramizda evrimin obur ucuna kacanlar varsa da biraz aynaya bakip insansi kisimda daha cok vakit gecirmeye gayret etsinler...
e.t.
hatirlar misiniz spielberg'in efsanevi filmlerinden -the extra terrestrial-
filmi televizyonda izledigim donemde cocuktum, okulda birbirimizi kizdirmak icin "e.t." diye alay ederdik. ama herkesin sempatisini kazanmis bir uzayliydi, o.
klasik dunyalinin uzayli modeline uygun, zayif, celimsiz, koca kafali bir ucube :) -genel de yesil (!) olmalari alisilageldiktir, ancak e.t.nin pembe porsumus derisi daha da bir itici-
nedense teknoloji olarak bizden fersah fersah ileri olduklari su goturmeyen su uzaylilar ille de estetikten sinifta kalirlardi. bu da insan hayal gucunun kiskancligindan olsa gerek...
simdi uzaydan mavi bir gezegenden sesleniyoruz diye sanilmasin burada da ecis bucus uzaylilar yuksek teknoloji uzay araclarinda fir donmekte.
yok efendim, yok. burada kimsecikler yok. bir garip mavi agac, bir de arada bir gozukup kaybolan civil civil sesiyle piril piril minik bir mavi kus... nufusumuz bundan ibarettir :)
kafa dinlemeye geldik a canim. bu kadari yeter de artar bile...
filmi televizyonda izledigim donemde cocuktum, okulda birbirimizi kizdirmak icin "e.t." diye alay ederdik. ama herkesin sempatisini kazanmis bir uzayliydi, o.
klasik dunyalinin uzayli modeline uygun, zayif, celimsiz, koca kafali bir ucube :) -genel de yesil (!) olmalari alisilageldiktir, ancak e.t.nin pembe porsumus derisi daha da bir itici-
nedense teknoloji olarak bizden fersah fersah ileri olduklari su goturmeyen su uzaylilar ille de estetikten sinifta kalirlardi. bu da insan hayal gucunun kiskancligindan olsa gerek...
simdi uzaydan mavi bir gezegenden sesleniyoruz diye sanilmasin burada da ecis bucus uzaylilar yuksek teknoloji uzay araclarinda fir donmekte.
yok efendim, yok. burada kimsecikler yok. bir garip mavi agac, bir de arada bir gozukup kaybolan civil civil sesiyle piril piril minik bir mavi kus... nufusumuz bundan ibarettir :)
kafa dinlemeye geldik a canim. bu kadari yeter de artar bile...
25 Haziran 2008 Çarşamba
kırmızııı beyaaaz
henuz yari final macina yarim saat var. ve milli takimi bu basarisindan dolayi tebrik ediyorum.
onlar bizi bu tip basarilara alistirsin. biz onlari alkislamaktan ve desteklemekten yorulmayiz kolay kolay :)
macin sonucu o kadar da onemli degil, onemli olan guzel bir oyun sergilesin aslanlarimiz, bir de sonucu medeni bir sekilde karsilayalim, daha ne isteruk!
onlar bizi bu tip basarilara alistirsin. biz onlari alkislamaktan ve desteklemekten yorulmayiz kolay kolay :)
macin sonucu o kadar da onemli degil, onemli olan guzel bir oyun sergilesin aslanlarimiz, bir de sonucu medeni bir sekilde karsilayalim, daha ne isteruk!
24 Haziran 2008 Salı
mavi kus
bilmem duydunuz mu hic bu masali: "mavi kus"
cok sevgili enistem biz kucuk cocuklar iken bizi dizine oturtur usanmadan ve hep ayni tatlilik, ayni heyecanla bu masali anlatirdi.
onun siirsel ve cocuksu anlatiminin ve bu anlatimin verdigi merak ve mutlulugun yerini tutabilecek bir cizgi film veya animasyon yapilabilecegini hic sanmiyorum. cunku o sesine farkli farkli tonlar vererek ve zengin anlatimiyla bizi oyle bir diyara suruklerdi ki, burada onun anlatimi bizim hayal gucumuzle hayat bulur ve sadece bize ozgu esi benzeri bulunmaz bir yerde bulurduk kendimizi. ayni masali her dinleyisimizde adeta yeni bir yere gitmiscesine heyecanlanisimiz herhalde o anda hayal gucumuzun bize gosterdiklerinin farkliligindandi.
bunun bir cocugun gelisiminde cok onemli bir yeri olsa gerek. bir pedagog degilim, konuyla ilgili bilimsel veri sunamam ama izlenimlerim ve hislerim bana yeni nesil eglencelerin (basta gorsel yayinlar, televizyon, sinema) cocuklarin hayal guclerini kisitladigini dusunduruyor.
her seyi gorup, her seyi duyuyorlar; peki ya hayal etmeye hic yer kaliyor mu? nerede fasulyelerle, tencere kapaklari, dugme, elde yapilmis bebeklerle, kendi yaptiklari arabalarla oynayan cocuklar gecmiste mi kaldi?
masali hatirlayamiyorum simdi ama nasil zevkle dinledigimi ve ne kadar renkli ve esrarengiz bir yolculuk oldugunu da unutamiyorum. isil isil bir goruntu koca bir dagin ardinda, gizemli masmavi bir vadi. rengerenk dag yemisleri, gumus piriltilar sacarak yukseklerden usulca suzulen bir selale, onun kopuk kopuk irmaga kavustugu nokta... sonra irmagin berrak ve buz gibi suyunun icinde gorulen farkli renklerde guzel taslar. benzerine hic rastlanmamis leziz meyveleriyle cesit cesit agaclar. bunlarin etrafinda donup duran renkli ahenkli kelebekler, kuslar...
ama ne kadar ugrassam da elbette ensitem gibi tasvir etmem imkansiz bu essiz manzarayi :)
nerede geldi aklima mavi kus masali? sanirim bu, mavi gezegene her gelisimde kendimi o masalin gectigi kaf daginin ardindaki o ulasilmaz yere gitmis gibi hissetmemden kaynaklaniyor.
mavi gezegenimde bir de mavi bir kusum var, dallarima konar ve insana mutluluk veren o guzelim sesiyle bir masal anlatir durur...
:)
cok sevgili enistem biz kucuk cocuklar iken bizi dizine oturtur usanmadan ve hep ayni tatlilik, ayni heyecanla bu masali anlatirdi.
onun siirsel ve cocuksu anlatiminin ve bu anlatimin verdigi merak ve mutlulugun yerini tutabilecek bir cizgi film veya animasyon yapilabilecegini hic sanmiyorum. cunku o sesine farkli farkli tonlar vererek ve zengin anlatimiyla bizi oyle bir diyara suruklerdi ki, burada onun anlatimi bizim hayal gucumuzle hayat bulur ve sadece bize ozgu esi benzeri bulunmaz bir yerde bulurduk kendimizi. ayni masali her dinleyisimizde adeta yeni bir yere gitmiscesine heyecanlanisimiz herhalde o anda hayal gucumuzun bize gosterdiklerinin farkliligindandi.
bunun bir cocugun gelisiminde cok onemli bir yeri olsa gerek. bir pedagog degilim, konuyla ilgili bilimsel veri sunamam ama izlenimlerim ve hislerim bana yeni nesil eglencelerin (basta gorsel yayinlar, televizyon, sinema) cocuklarin hayal guclerini kisitladigini dusunduruyor.
her seyi gorup, her seyi duyuyorlar; peki ya hayal etmeye hic yer kaliyor mu? nerede fasulyelerle, tencere kapaklari, dugme, elde yapilmis bebeklerle, kendi yaptiklari arabalarla oynayan cocuklar gecmiste mi kaldi?
masali hatirlayamiyorum simdi ama nasil zevkle dinledigimi ve ne kadar renkli ve esrarengiz bir yolculuk oldugunu da unutamiyorum. isil isil bir goruntu koca bir dagin ardinda, gizemli masmavi bir vadi. rengerenk dag yemisleri, gumus piriltilar sacarak yukseklerden usulca suzulen bir selale, onun kopuk kopuk irmaga kavustugu nokta... sonra irmagin berrak ve buz gibi suyunun icinde gorulen farkli renklerde guzel taslar. benzerine hic rastlanmamis leziz meyveleriyle cesit cesit agaclar. bunlarin etrafinda donup duran renkli ahenkli kelebekler, kuslar...
ama ne kadar ugrassam da elbette ensitem gibi tasvir etmem imkansiz bu essiz manzarayi :)
nerede geldi aklima mavi kus masali? sanirim bu, mavi gezegene her gelisimde kendimi o masalin gectigi kaf daginin ardindaki o ulasilmaz yere gitmis gibi hissetmemden kaynaklaniyor.
mavi gezegenimde bir de mavi bir kusum var, dallarima konar ve insana mutluluk veren o guzelim sesiyle bir masal anlatir durur...
:)
23 Haziran 2008 Pazartesi
git
Madem ki istiyorsun öyleyse durma git
Beni düşünme rahat ol yalnız kalabilirim
Sende bilirsin hiç bir acı sonsuza dek sürmez
Hatta her an yeniden sevebilirim
Olmazdı bende biliyorum haklısın haydi git
Korkma seninle gerçekten dost olabilirim
Aslında bende uzun zamandan beridir sana
Ayrılmak istediğimi söylemedim haydi git
Git...Git...
Gitme dur ne olursun
Gitme kal yalan söyledim
Doğru değil ayrılığa daha hiç hazır değilim
Aramızda yaşanacak yarım kalan bir şeyler var
Gitme dur daha şimdiden deliler gibi özledim
İkimiz içinde doğru olan böylesi git
İnan bana sandığın kadar üzgün değilim
İçimde yepyeni bir hayata başlamanın
Sevinci ve heyecanı var artık git...
Beni düşünme rahat ol yalnız kalabilirim
Sende bilirsin hiç bir acı sonsuza dek sürmez
Hatta her an yeniden sevebilirim
Olmazdı bende biliyorum haklısın haydi git
Korkma seninle gerçekten dost olabilirim
Aslında bende uzun zamandan beridir sana
Ayrılmak istediğimi söylemedim haydi git
Git...Git...
Gitme dur ne olursun
Gitme kal yalan söyledim
Doğru değil ayrılığa daha hiç hazır değilim
Aramızda yaşanacak yarım kalan bir şeyler var
Gitme dur daha şimdiden deliler gibi özledim
İkimiz içinde doğru olan böylesi git
İnan bana sandığın kadar üzgün değilim
İçimde yepyeni bir hayata başlamanın
Sevinci ve heyecanı var artık git...
kiskanc
baska yerde olsa sadece olumlu dusunce ve duygulari, pozitif fikirleri dile getirip digerlerini kalin bir sansur perdesi ile ortup, toparlayip dolabin dulunmaz bir kosesine naftalinleyip hic bulunmamak uzere saklayiveriridim.
velakin madem uzay boslugunda yayilmiyor ses, agirlik tartilmiyor oyle ise sansure de gerek yok; sesiz sedasiz, tuyden hafif ucup gidiverecek ne de olsa :)
kiskanclik ne bicim bir duygudur veya rekabet? bilmem ki. hani sevdigini kiskanmak anlasilir da. baskasini meziyetlerinden dolayi veya imkanlarindan maddi, manevi kisknamanin ne luzumu var a canlar?
tek rakibin thy olsun, bir de kendin elbette! onemli olan insanin her anini dolu dolu yasamasi, kendini asmasi, hayatini anladirma cabasinda ve hayatindan memnun olmasidir.
oylesi garip etmeyin kendinizi, kurban bellemeyin, zufurt olup cenenizi yormayin. olumsuzluklara yer veremeyecek kadar kisi hayatta guzeliklere odaklanip yasamaya verin kendinizi.
kimse haksizlik yapilmaz, merak eyleyim. siz yolunuza, hedefinize odaklanin, kosun nefessiz kosun. zirveyedeki manzaraya degecektir, ve o zirve sadece size aittir, cunku her bireyin kendine ait bir zirvesi vardir...
kiskanmak ne gerek,
bana ne gerek, sultu borek :)
velakin madem uzay boslugunda yayilmiyor ses, agirlik tartilmiyor oyle ise sansure de gerek yok; sesiz sedasiz, tuyden hafif ucup gidiverecek ne de olsa :)
kiskanclik ne bicim bir duygudur veya rekabet? bilmem ki. hani sevdigini kiskanmak anlasilir da. baskasini meziyetlerinden dolayi veya imkanlarindan maddi, manevi kisknamanin ne luzumu var a canlar?
tek rakibin thy olsun, bir de kendin elbette! onemli olan insanin her anini dolu dolu yasamasi, kendini asmasi, hayatini anladirma cabasinda ve hayatindan memnun olmasidir.
oylesi garip etmeyin kendinizi, kurban bellemeyin, zufurt olup cenenizi yormayin. olumsuzluklara yer veremeyecek kadar kisi hayatta guzeliklere odaklanip yasamaya verin kendinizi.
kimse haksizlik yapilmaz, merak eyleyim. siz yolunuza, hedefinize odaklanin, kosun nefessiz kosun. zirveyedeki manzaraya degecektir, ve o zirve sadece size aittir, cunku her bireyin kendine ait bir zirvesi vardir...
kiskanmak ne gerek,
bana ne gerek, sultu borek :)
22 Haziran 2008 Pazar
Nerde o kahraman?
"Yakınlarda yirmi birinci ölüm yıldönümünü idrak ettiğimiz çilekeş mütefekkir Cemil Meriç'in, 'aydın'a ilişkin belirlemeleri, bunun okur yazarlarla ilgili boyutunu çarpıcı biçimde dile getirir: "Türkiye'de içtimai sınıflar olmadığından entelektüel de yoktur. Daha doğrusu, her ikisi de birer ruşeym, birer ümmet, birer "öykünme"dir. Entelektüel, Avrupalı bir hayvan. Şarkı söyleyeceğine bildiriler imzalayan bir ağustos böceği çok defa. Aydın, entelektüelin mağara duvarına vuran gölgesi. Entelektüel, ya zamanını öldürmüş düşüncelerin aktarıcısı, ya yeni bir dünya kurmağa çalışan bir içtimai sınıfın yol göstericisidir. Aydın ne mazisini bilir ne gelecek hakkında aydınlık tasavvurları vardır. Ülkesi ile göbek bağını çoktan koparmıştır, ülkesi ve tarihiyle. En ciddileri ya Marx'ın şakirdidir, ya Seyid Kutb'un. Eskiden bir müstağripler kervanıydı intelijansiyamız, kervana müstağripler de katıldı. Bu gölge aydınların ayırıcı vasıfları kendi kendilerini küçümsemek. Türk düşünemez bu efendilere göre, düşünemez çünkü kendileri düşünemezler. Ama onlara Türk diyebilir miyiz acaba? Avrupa'nın en sefil yazarı erişilmez bir zirvedir, bu efendiler için. Hakikatte Avrupa'yı da Asya'yı da tanımazlar. Hür düşüncenin olmadığı yerde intelijansiya da yoktur. Avrupa, Descartes'dan beri aklın ve idrakin cihanşümullüğünü anladı. Entelektüel, düşünce dünyasını her gün yeni baştan yaratabileceğine inanandır. Nerde o kahraman?" "
netice
davranislara bizi iten nedir?
kim bilir belki bir dusunce bilincaltinda; cogu zaman bir duygu umursamadan aciga vuruverdigimiz veya uzun zamandir dizginleyegeldigimiz.
belki bir refleks, istemsiz; belki de planli hedefli bir adim kafalarda bilmem kac kere kurulmus.
kim bilir daha neler...
peki sonuclari?
iste benim gibi cok da dusunmeden gonlunce hareket etmeyi seven biri icin gelmesi gereken nokta/sonucu ile ilgili ongoru yapabildigim bir konuda "yeter birak ucunu, bu sefer de bir seycik yapmayiver" diye frenlemek kendimi ne de zor...
hani derler ya bosa kurek cekme diye. peki ya bosa degilse?
kararli olmali insan, hedefini bilmeli gormeli.
ne de olsa gidecegi limani bilmeyen yelkenliye hicbir ruzgar yardim etmez.
kim bilir belki bir dusunce bilincaltinda; cogu zaman bir duygu umursamadan aciga vuruverdigimiz veya uzun zamandir dizginleyegeldigimiz.
belki bir refleks, istemsiz; belki de planli hedefli bir adim kafalarda bilmem kac kere kurulmus.
kim bilir daha neler...
peki sonuclari?
iste benim gibi cok da dusunmeden gonlunce hareket etmeyi seven biri icin gelmesi gereken nokta/sonucu ile ilgili ongoru yapabildigim bir konuda "yeter birak ucunu, bu sefer de bir seycik yapmayiver" diye frenlemek kendimi ne de zor...
hani derler ya bosa kurek cekme diye. peki ya bosa degilse?
kararli olmali insan, hedefini bilmeli gormeli.
ne de olsa gidecegi limani bilmeyen yelkenliye hicbir ruzgar yardim etmez.
21 Haziran 2008 Cumartesi
cesur yurek
tak tak tak
nerede kaldi gaugin'in ayak sesleri, nerede kaldi acik yurekli bir cift laf edebilen...
elde var suklum puklum iradesiz ve basiretsiz silikler,
bir de poker suratli surungenler.
birincisi "idiot" (dangalak, ahmak) olmanin, sevimliligi (!) ve hantalligi altinda hem kendilerinden memnun hem de bir adim ilerleyemenin sebebi cepte, yumusak yerlerinde curumenin keyfini sure dursunlar;
ikincisi sivri dillerini, zehirli ignelerini hazir etmis, acaba nereye tukurup kimin ayagini kaydirayim hesaplari pesinde...
adam gibi adam olmayan dunyayi top yapip oynayanlar, tekmeleye tekmeleye eglenenlere ne demeli?
daha fazla homurdanmadan uzaklasmali klavyeden...
umidi birakmak olmaz.
guzel olacak yarinlar, elbet cok guzel...
nerede kaldi gaugin'in ayak sesleri, nerede kaldi acik yurekli bir cift laf edebilen...
elde var suklum puklum iradesiz ve basiretsiz silikler,
bir de poker suratli surungenler.
birincisi "idiot" (dangalak, ahmak) olmanin, sevimliligi (!) ve hantalligi altinda hem kendilerinden memnun hem de bir adim ilerleyemenin sebebi cepte, yumusak yerlerinde curumenin keyfini sure dursunlar;
ikincisi sivri dillerini, zehirli ignelerini hazir etmis, acaba nereye tukurup kimin ayagini kaydirayim hesaplari pesinde...
adam gibi adam olmayan dunyayi top yapip oynayanlar, tekmeleye tekmeleye eglenenlere ne demeli?
daha fazla homurdanmadan uzaklasmali klavyeden...
umidi birakmak olmaz.
guzel olacak yarinlar, elbet cok guzel...
rastgele
ey deli gonul yine cilginca basladin esip yagmaya...
karistirmaya gorsun kitabin sayfalarini, yine buldu "kalbin koşmalarini, agitlarini; esnek, yumusak, saydam sarkilarini"...
"once umidim yoktu,
dayanamam sandim;
sormayin nasil oldu,
ama iste dayandim"
~~~
"uzme kendini, kalbim,
katlan kaderine;
kisin senden aldigini
bahar verir gene.
guzel daha bu dunya,
surda ne kaldi?
durma sev, kalbim,
her hoslandigini."
diyerek avutmaya calisir heinrich heine kalbini, belki bir de darmadagin ediverdigi diger kalpleri.
ama ne mumkun, ne mumkun...
:)
karistirmaya gorsun kitabin sayfalarini, yine buldu "kalbin koşmalarini, agitlarini; esnek, yumusak, saydam sarkilarini"...
"once umidim yoktu,
dayanamam sandim;
sormayin nasil oldu,
ama iste dayandim"
~~~
"uzme kendini, kalbim,
katlan kaderine;
kisin senden aldigini
bahar verir gene.
guzel daha bu dunya,
surda ne kaldi?
durma sev, kalbim,
her hoslandigini."
diyerek avutmaya calisir heinrich heine kalbini, belki bir de darmadagin ediverdigi diger kalpleri.
ama ne mumkun, ne mumkun...
:)
16 Haziran 2008 Pazartesi
acildik..
hayat devam ediyor...
ediyor elbet. sevmem bu lafi. hayati hafife alir sanki. umursamaz yasayani, yasadiklarini.
diger taraftan gercekcidir, dostun bile soylemedigi cinsten aci gercek.
bir baslangic, bir bitisi kovalar, bir kapi digerini.
iste yeni mekani da actik, buyursunlar efenim.
dusunmeden hesap kitap etmeden, dokuzu birak bir kere bile yutkunmadan yazivermek uzere actik mekani. dolayisiyla hosgorule, kastimiz yok kimseye.
o yuzden anonim. birinin/birilerinin okudugunu bilerek yazmanin agirligi yerine kimse okumasa da anonim kalmanin hafifligiyle yazmak.
kendime bir kiyak gectim, mavi bir gezgen sectim evrenden koklerimi saldim, yapraklarimi hisirdata hisirdata homurdanmaya koyuldum.
keyfim yerinde vesselam...
ediyor elbet. sevmem bu lafi. hayati hafife alir sanki. umursamaz yasayani, yasadiklarini.
diger taraftan gercekcidir, dostun bile soylemedigi cinsten aci gercek.
bir baslangic, bir bitisi kovalar, bir kapi digerini.
iste yeni mekani da actik, buyursunlar efenim.
dusunmeden hesap kitap etmeden, dokuzu birak bir kere bile yutkunmadan yazivermek uzere actik mekani. dolayisiyla hosgorule, kastimiz yok kimseye.
o yuzden anonim. birinin/birilerinin okudugunu bilerek yazmanin agirligi yerine kimse okumasa da anonim kalmanin hafifligiyle yazmak.
kendime bir kiyak gectim, mavi bir gezgen sectim evrenden koklerimi saldim, yapraklarimi hisirdata hisirdata homurdanmaya koyuldum.
keyfim yerinde vesselam...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)