...siz
kimsenin elini uzatmadığı
sadece bana ozel olan
zamansız mekansız
sahipsiz göz yaşlarımdı
uzak uzak diyarların
ve mutluluk vadisinin
hayalini kurarken
sensiz
bensiz ve onsuz
kimsesiz
unutulmuş dostlarımdı dökülen
pasaklı sokak kedileri gibi ürkek
basıldıpnda çıtırdayan sonbahar yaprakları gibi solgun
sorulacaktır hesabı
dökülmeyen yaşların
yakılmayan ağıtların
vahşilerin son dansıydı bu en çok acıtan
bitmeyen ve bittiğinde anlaşılmayan
son dansı
destansı
bir vahşetti bu
~~~
aslinda yazdiklarima siir demeyi fazla iddali buluyorum.
gel gor ki adina siirin zaman tanimazligi ve evrenselligi mi dersin, dusuncenin zamandan mekandan bagimsiz gercekligini korumasi mi dersin bilemem.
yukaridaki misralarla baslayan bir hikaye yasdaim, ustelik onlari yazarken neden sonunda bir vahsete degindigimi hic anlamamistim, ilhamin getirdigi etkileyici bir bitisti tek anlami o zmanlar.
oysa yasadigim hikayenin sonu oldu bu satirlar.
"kimsenin elini uzatmadığı
sadece bana ozel olan" kismi bir kere hayat geldi, bir metalin uzerinde "stainless steel" yaziya dokuldu, avuca sigdi.
sonra destansi bir vahset yasandi.
bitmeyen ve bittiğinde anlaşılmayan...
salah baba kizma huzun degil bu belki sadece realite ve ey yabanci "bu kadar dram yeter" diyerek hor gormeyi tercih etmek sana kolay geliyorsa keyfin bilir!
drammis, yok trajedi en iyisi komedya diyelim.
kendim yazip kendim oynuyorum var mi bir diyecegin?
en azindan sanat yapiyorum....
ah insanlik bu kadar zalim olmak zorunda miydin?
savaslara son!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder