ne ise yarar?
noldu? sorulma sekli mi rahatsiz etti?
cabuk aliniyoruz, bence oturup hemen savunmaya veya saldiriya gecmeden konusabilmeli bu konularida.
kiziyor ve kucumsuyoruz kadini cocuk dogurma, camasir ve bulasik makinesi olarak goren zihniyete. kadin kariyer yapip bir ulkenin uretimine, ekonomisine, politikasina ve hatta kaderine etki edebilmeli ve ortak olmalidir.
peki ya dogru birden fazla yuzu olan kubik bir resimse?
cocuk yetistirmek ve bir aile ortaminin huzur ve mutlulugunu saglamak cok "basit" bir is midir? cocuk yetistirmek cocuk dogurmaktan ibaret olmayip, bebekten genclige dogru hizla buyumekte olan bir bireyin ruhsal, fiziksel, bedensel ve zihinsel gelisiminin dogru bir sekilde ilerlemesini saglamak icin saglam bir temel, pedagojik alt yapi, detayli bir planlama, sabirli uygulama, kendini surekli gelistirme, saglam bir iletisim, cok fazla sevgi ve ozveri ve daha bir cok nitelik gerekmektedir. ailenin ev ortamini huzurlu ve mutlu yapmak ise guzel yemek, utu ve bilimum ev isi yapmaktan ote anlayis, saygi, zerafet ve ustun zeka isteyenn bir yonetim sanatidir.
tum bunlara kiyasla 9 saat bir is yerine gidip, en fazla uc dort sayfa A4 kagidina tanimlanmis bir isi yapmak, bilgisayarin onun %10 verimle gunun gecmesini beklemek daha cazip mi geliyor kolay mi bilemem. konu bir tercih meselesi olmali.
kadinin yapacagi bir tercih. evde yaptigi cikolatali kurabiyeleri ikindi vakti cocuklarina sut ile beraber sunmak yerine bakicinin parasini cikarmak uzere yuksek topuklarinin uzerinde arada diyet biskuvi ve yesil cay tuketerek bir toplantidan digerine kosturmayi tercih edebilir bir kadin. is seyahatlerinden en son ne zaman tatile gittigini unutmaksa yonetim kurulunda sandalye kapmanin bedeli bu sene de evlilik yildonumunu kutlama planlari yatabilir. onemli olan tercihi kadinin kendisinin yapmasidir, sirf ev hanimligi az gelismis gruplara ozgu bir issizlik nitelendirilmesi diye algilayip kendini hersey pahasina is hayatina adamaya calisan kisi yapay mutluluklarla yetinmek durumunda kalbilir. esas olan gercekten ne istedigimiz. ve ilk olarak bunu kendimize itiraf etmeliyiz...
30 Eylül 2009 Çarşamba
28 Eylül 2009 Pazartesi
ilkokul anketinden
"Soru: Hangi mesleği seçmek istersiniz?
Cevap: Ressam.
Soru: Kendinizde beğendiğiniz ve beğenmediğiniz özellikler?
Cevap: Çalışkan olmam. Biraz meraklıyım.
Soru: Bugüne dek nerelere gezi yaptınız? Hangi ülkelere gitmek istersiniz?
Cevap: Amerika, Fransa'ya gittim, Japonya'yı (diye tahmin ediyorum, tam okunmuyo) görmek isterim.
İkinci yazışta ressam cevabı fenci ya da bilimadamı olmakla değiştirilmiş. Gözlük takmayı beğeniyor, fakat saçının kısa olmasını beğenmiyor. Benim okuyamadığım Japonya Loponya gibi bişey de olabilir, anlamadım ki :P Ama küçükhanım kaşla göz arasında gitmiş oraya, ve bu sefer de Çin'e gitmek istiyor.
Üçüncü de, artık parayı iyice öğrenmişiz anlaşılan, avukat olmak istemişiz. Diğer soruları yanıtlamaya tenezzül bile etmemiş küçük avukat."
Cevap: Ressam.
Soru: Kendinizde beğendiğiniz ve beğenmediğiniz özellikler?
Cevap: Çalışkan olmam. Biraz meraklıyım.
Soru: Bugüne dek nerelere gezi yaptınız? Hangi ülkelere gitmek istersiniz?
Cevap: Amerika, Fransa'ya gittim, Japonya'yı (diye tahmin ediyorum, tam okunmuyo) görmek isterim.
İkinci yazışta ressam cevabı fenci ya da bilimadamı olmakla değiştirilmiş. Gözlük takmayı beğeniyor, fakat saçının kısa olmasını beğenmiyor. Benim okuyamadığım Japonya Loponya gibi bişey de olabilir, anlamadım ki :P Ama küçükhanım kaşla göz arasında gitmiş oraya, ve bu sefer de Çin'e gitmek istiyor.
Üçüncü de, artık parayı iyice öğrenmişiz anlaşılan, avukat olmak istemişiz. Diğer soruları yanıtlamaya tenezzül bile etmemiş küçük avukat."
Taranta - Babu
Bugün aklıma
yazısız ve çizgisiz
bir resim geldi, Taranta - Babu!
Ve benim, birdenbire
yüzünü değil,
gözünü değil,
senin sesini göresim geldi, Taranta - Babu;
«Mavi Nil» gibi serin,
yaralı bir kaplan gözü gibi derin
sesini senin!
Nazim Hikmet
yazısız ve çizgisiz
bir resim geldi, Taranta - Babu!
Ve benim, birdenbire
yüzünü değil,
gözünü değil,
senin sesini göresim geldi, Taranta - Babu;
«Mavi Nil» gibi serin,
yaralı bir kaplan gözü gibi derin
sesini senin!
Nazim Hikmet
huzunlu ve mutebessim
hep huzunlu ve mutebessim :) hayalimdeki ben veya gercekteki bilemiyorum
hayaller daha renkli lmaz mi
yedi kucuk cuce de olsam ve pamuk prensesi ormanda bulunca onunla ilgilenip, onu cadidan koruyup, iyilestirmis de olsam, sonra o uyku dalinca ve ben cok endiselendigimde bir prens gelip onu opse, o da kendine gelip prensle gitmeye ve hayatinin geri kalanini onunla yasmaya karar verse, iste bildik masal olsa, ne yapardim? siz yedi cuce olsaniz ne yapardiniz ona nasil bir veda temennisinde bulunurdunuz, bilgin, usengec, kizgin, utangac, dalgin... 7 cumlecik kursaniz ne olurdu?
diye sordular
yedi ayri cumle gelmedi aklima dusunup kurgulayip bir seyler cikarirdim belki zorlasam ama benim tek, net bir cevabim vardi: iyi dilekler dilerdim, hepsi o. niye kizayim,kiskanayim ya da ofkeleneyim? beni birakip gittigi icin mi? ama o yokken de ben yalnizdim, evet hayatima girdi ve cikti ama bu temelde pek bir sey degistirmedi ki, aslina bkarsan o burdayken de ben yalnizdim.
cunku insan hep yalnizdir, koyun da bakma suru ile dolastigina: her koyun kendi bacagindan asilir! oyleyse yalnizlik mutlak gercek ise pamuk prenses gelmis gitmis ne farkeder. bildigince yapsin ve mutlu olsun omrunce. bu bana fazlasiyla yeter. yanimdaymis degilmis, bunun pek bir onemi yok.o yuzdne hayatima giren herkes, cok sevdigim, cok deger verdigim, cok enerji ve zaman ayirdigim, cekip gidebilirler, onlar icin tek dilegim mutlu ollmalari. eger olur da beni cok hayal kirikligina ugratmayi basarmislar ise bir dilegim daha bir daha gorusmemek olur ama bu cok istisnai bir durum. dostlarimdan gidenler oldu, gidip arkalairna donmeyen, donup bakmayanlar, bugun gelseler ayni sicaklikla karsilarim, cunku sogu ese cocuga ise karisip gittiler, zamanlar, yollar, yillar ve insanlar girdi aramiza, kizmadim onlara. ve bugun en sevdigim insanlar da gitse tek dilegim mutluluk ve huzur olur gittikleri yerde, ozlerim elbet, ozlem yakar insanin icini kavurur, hem susatir, ama kizamam niye kizayim ki? hem hep yalniz degil miydim?
insan yalniz yasar.
hayaller daha renkli lmaz mi
yedi kucuk cuce de olsam ve pamuk prensesi ormanda bulunca onunla ilgilenip, onu cadidan koruyup, iyilestirmis de olsam, sonra o uyku dalinca ve ben cok endiselendigimde bir prens gelip onu opse, o da kendine gelip prensle gitmeye ve hayatinin geri kalanini onunla yasmaya karar verse, iste bildik masal olsa, ne yapardim? siz yedi cuce olsaniz ne yapardiniz ona nasil bir veda temennisinde bulunurdunuz, bilgin, usengec, kizgin, utangac, dalgin... 7 cumlecik kursaniz ne olurdu?
diye sordular
yedi ayri cumle gelmedi aklima dusunup kurgulayip bir seyler cikarirdim belki zorlasam ama benim tek, net bir cevabim vardi: iyi dilekler dilerdim, hepsi o. niye kizayim,kiskanayim ya da ofkeleneyim? beni birakip gittigi icin mi? ama o yokken de ben yalnizdim, evet hayatima girdi ve cikti ama bu temelde pek bir sey degistirmedi ki, aslina bkarsan o burdayken de ben yalnizdim.
cunku insan hep yalnizdir, koyun da bakma suru ile dolastigina: her koyun kendi bacagindan asilir! oyleyse yalnizlik mutlak gercek ise pamuk prenses gelmis gitmis ne farkeder. bildigince yapsin ve mutlu olsun omrunce. bu bana fazlasiyla yeter. yanimdaymis degilmis, bunun pek bir onemi yok.o yuzdne hayatima giren herkes, cok sevdigim, cok deger verdigim, cok enerji ve zaman ayirdigim, cekip gidebilirler, onlar icin tek dilegim mutlu ollmalari. eger olur da beni cok hayal kirikligina ugratmayi basarmislar ise bir dilegim daha bir daha gorusmemek olur ama bu cok istisnai bir durum. dostlarimdan gidenler oldu, gidip arkalairna donmeyen, donup bakmayanlar, bugun gelseler ayni sicaklikla karsilarim, cunku sogu ese cocuga ise karisip gittiler, zamanlar, yollar, yillar ve insanlar girdi aramiza, kizmadim onlara. ve bugun en sevdigim insanlar da gitse tek dilegim mutluluk ve huzur olur gittikleri yerde, ozlerim elbet, ozlem yakar insanin icini kavurur, hem susatir, ama kizamam niye kizayim ki? hem hep yalniz degil miydim?
insan yalniz yasar.
moral of the story
instead of the opportunity -or risk- of meeting an "okuz", that is as slow as a slug, uglier than a monkey and that would either forget me next morning or darken the next mornings, months and -hopefully!- years of mine, i would simply prefer going to theater and enjoy my time, is there anything absurd about it :)
26 Eylül 2009 Cumartesi
bu kez anladim: tesaduf yok

pek televizyondan muzik dinlemem, zaman bulamadigimdan veya belki de telvevizyonu sevmedigimden veya henuz televizyon karsisinda zaman oldurecek kadar yalniz, bos ve zavalli olmadigimdan, umarim hic olmam, hep daha iyi mesgalelerim olur. diyecegim o ki pek bilmem klipleri, dolayisiyla hep severek ama genelde tesaduflerle dinledigim emre aydin'in kliplerini de pek bilmem.
sarkilarinin tinilarini cok seviyorum, sirin yuzu ve peltek s'leri ile dayanilmaz bir sevimliligi bu cocugun :)
iste ben son gunlerde kendimi kaybetmis apir sapir dolanirken "tesaduf" o ki bir hafta once ttnet aylardir basvuramaya usenegeldigimiz bir ust baglanti paketine bir telefonla terfi etti hattimizi. bugun de yeni kablosuz baglantimin tadini cikarirken yukardaki fotogtafi bulup masaustume yerlestirdim.
sonrada su ttnet muzigi deneme adina acip emre aydin dinleyeyim, tek sarkisi vardi: "bu kez anladim" !
sarki sozlerindeki cumlelerle sasirip kaldim: "Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür"
tek sarki yetmedi "emre aydin resmi sitesi"ne (www.emreaydin.org/) girdim, bir de ne goreyim, klipler de var.
ve "bu kez anladim" sarkisinin klibinin sonlarina geldigimde gordugum manzara karsisinda hayrettim oyle buyudu ki tencereden tasti.
emre aydin tugla labirent duvarlardan kurtulup yukarida tesadufen buldugum manzara resminin icine gitmis, kosmakta ve bugdaylarin ustune birakiyor kendini !!
hayatin ordugu aglar ne inanilmaz, tum bunlara tesaduf demek nasil bir kucumseme nasil bir varsayimdir ki, koskaca dunyadan geriye mavi-yesil bir daire birakir.
bu kez anladim hayatta tesaduf yok, tesadufe yer yok!! o kadar karmasik o kadar kalabalik ki, tesaduf diye bos islere yer yok bu mahseri kalabalikta.
oyleyse ey yarali gonlum, hic uzulme simdiye kadar "gonlunce" bir sevgiye mazhar olmamissan, yanlis insanlari tanimissan dogru zamani bekleyip dogru insani taniyabilmen icin aynen boyle bir kaderin orgusunun uzerinde ilerlemektesin ve mutluluk her an hep yaninda sadece elini sıkıca tutman onu varligini hissetmen icin yeterli...
simdi oyle mutluyum ki...
iyi ki kaybetmisim kendimi :)
Bu kez anladım
Kuru dallardan yapma
Bi köprüden geçiyorum
Ben ordaydım
Erbabı yalnızları
Yutan kentler biliyorum
Bu kez anladım
Hüzünlerden bozma
Mutluluklar yaşıyorum
Ben ordaydım
Acemi aşıkları
Boğan sular biliyorum
Ne müttefik belli
Ne sığınakların yeri
Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür
Sonu yok bunun, boşluklardan boşluk beğendim
Vazgeçtim bugün herşeyden halsiz şu kalbim
Kan revan içinde hep kanamaz denen yerlerim
Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür
Sonu yok bunun, boşluklardan boşluk beğendim
Vazgeçtim bugün herşeyden halsiz şu kalbim
Hem suçsuz hem güçsüz hem halsiz...
Bu kez anladım
Kartonlardan yapma
Siperlere pusuyorum
Ben ordaydım
Huzurlu zamanları
Yıkan sorular biliyorum
Ne müttefik belli
Ne sığınakların yeri
Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür
Sonu yok bunun, boşluklardan boşluk beğendim
Vazgeçtim bugün herşeyden halsiz şu kalbim
Kan revan içinde hep kanamaz denen yerlerim
Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür
Sonu yok bunun, boşluklardan boşluk beğendim
Vazgeçtim bugün herşeyden halsiz şu kalbim
Hem suçsuz hem güçsüz hem halsiz...
Bu kez anladım
Kuru dallardan yapma
Bi köprüden geçiyorum
Ben ordaydım
Erbabı yalnızları
Yutan kentler biliyorum...
Emre Aydin
Bi köprüden geçiyorum
Ben ordaydım
Erbabı yalnızları
Yutan kentler biliyorum
Bu kez anladım
Hüzünlerden bozma
Mutluluklar yaşıyorum
Ben ordaydım
Acemi aşıkları
Boğan sular biliyorum
Ne müttefik belli
Ne sığınakların yeri
Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür
Sonu yok bunun, boşluklardan boşluk beğendim
Vazgeçtim bugün herşeyden halsiz şu kalbim
Kan revan içinde hep kanamaz denen yerlerim
Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür
Sonu yok bunun, boşluklardan boşluk beğendim
Vazgeçtim bugün herşeyden halsiz şu kalbim
Hem suçsuz hem güçsüz hem halsiz...
Bu kez anladım
Kartonlardan yapma
Siperlere pusuyorum
Ben ordaydım
Huzurlu zamanları
Yıkan sorular biliyorum
Ne müttefik belli
Ne sığınakların yeri
Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür
Sonu yok bunun, boşluklardan boşluk beğendim
Vazgeçtim bugün herşeyden halsiz şu kalbim
Kan revan içinde hep kanamaz denen yerlerim
Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür
Sonu yok bunun, boşluklardan boşluk beğendim
Vazgeçtim bugün herşeyden halsiz şu kalbim
Hem suçsuz hem güçsüz hem halsiz...
Bu kez anladım
Kuru dallardan yapma
Bi köprüden geçiyorum
Ben ordaydım
Erbabı yalnızları
Yutan kentler biliyorum...
Emre Aydin
25 Eylül 2009 Cuma
gözlerinin içine başka hayal girmesin
gözlerinin içine başka hayal girmesin
Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin
İstersen yum gözlerini, tıpkı düşünür gibi
Benden evvel başkası sakın seni görmesin
Benden evvel başkası seni görüp sevmesin
Kıskanırdım seni ben kendi gözümden bile,
Nasıl verirdim seni bir yabancı ele
Sana gelen yollarda daima beni bekle
Benden evvel başkası sakın seni görmesin
Benden evvel seni görüp sevmesin
Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin
İstersen yum gözlerini, tıpkı düşünür gibi
Benden evvel başkası sakın seni görmesin
Benden evvel başkası seni görüp sevmesin
Kıskanırdım seni ben kendi gözümden bile,
Nasıl verirdim seni bir yabancı ele
Sana gelen yollarda daima beni bekle
Benden evvel başkası sakın seni görmesin
Benden evvel seni görüp sevmesin
gercekleri yazarken...
(tiyatrodan bahsederken)
> ben perdenin acilisina asigim canim
> bir de su aglayan ve gulen maskelere :))
----------
> Ben sana perdeleri açarım söz:) bizim evde çok perde var
> Maske desen 1001 surat icabında:)
----------
> harikasin, biri de su gozumdeki perdeyi kaldirsa :)
----------
> Ne var ki gözündeki perdede hı? Ne görmek istiyon söyle sen ben
> kaldırayım:)
----------
> siyah kivircik veya dalgali sacli, esmer ve yesil gozlu sevimli yuzlu,
> sportif
> neyse tamam bu kadar yeter :))
----------
> Cnm bu tarif sadece filmlerde oluyo o da fotomontajla fln :)
> Şimdi perdeyi kaldırmana yardımcı olayım bazı gerçekleri ifade ederek:
> 1) We live in Turkey in which erkek means öküz
> 2) they do not have any brain
> 3) monkey is more handsome than an average turkish man
> 4) they are as slow as a slug (slug=sümüklü böcek)
> 5) they only focus on ..... and eating and making a big navel
>
> Are these enough??? :) gitti mi perde???
----------
> aydinlandim bir anda
> yalniz lavabo nerede? midem kalkti da
> bir de perdeleri kalinlastirip iyice kapatalim, bir seycigim kalmaz
> ben perdenin acilisina asigim canim
> bir de su aglayan ve gulen maskelere :))
----------
> Ben sana perdeleri açarım söz:) bizim evde çok perde var
> Maske desen 1001 surat icabında:)
----------
> harikasin, biri de su gozumdeki perdeyi kaldirsa :)
----------
> Ne var ki gözündeki perdede hı? Ne görmek istiyon söyle sen ben
> kaldırayım:)
----------
> siyah kivircik veya dalgali sacli, esmer ve yesil gozlu sevimli yuzlu,
> sportif
> neyse tamam bu kadar yeter :))
----------
> Cnm bu tarif sadece filmlerde oluyo o da fotomontajla fln :)
> Şimdi perdeyi kaldırmana yardımcı olayım bazı gerçekleri ifade ederek:
> 1) We live in Turkey in which erkek means öküz
> 2) they do not have any brain
> 3) monkey is more handsome than an average turkish man
> 4) they are as slow as a slug (slug=sümüklü böcek)
> 5) they only focus on ..... and eating and making a big navel
>
> Are these enough??? :) gitti mi perde???
----------
> aydinlandim bir anda
> yalniz lavabo nerede? midem kalkti da
> bir de perdeleri kalinlastirip iyice kapatalim, bir seycigim kalmaz
insan olumune yasar !
insan neyle yasar? Ne menem soru? Insan bu bahsettigimiz, nesiz yasayabilir ki, oylesine ac gozlu, her seyi ister ask, mutluluk, gurur, huzur, para, sevgi, yiyecek, icecek, doga, dogadaki hersey, seni, beni, baska insanlari, eger insana sorarsan elbet uzar gider liste. ama yasar insan, yani liste uzasa da kisalsa da, olsa da olmasa da yasar.
insan riskle yasar. bakmayain siz o "risk almam hic" diyenlere, risk almayi sevmediginden dem vuranlara, ilkin ve her an insan "olum" riski ile yasar. madem yasiyoruz, olumde en az yasamamiz kadar gercek ve yakin, ne zaman ve nasil gelecegi mechul. bakmayin siz intihara kalkisip da belirsizligi gidermek yelasesine girenlere, her zaman basarisiz olma riski olsa dahi, basarili oldugunda en zavalli davranisidir, bozuk bir ruhun. uzak olsun, garantisi olmadigi gibi hicbir seyin, bir gun o zavalliya donusme riskininde yoktur garantisi, Allah korusun. Kinamak icin degil, zaafimizi desmek icindir, bu elem sozler.
e madem her an olum riski ile burun burnayiz, madem her an olume bir an daha yakin, oyleyse var midir dunyada alinmayacak bir risk, yapilmayacak bir is. o zaman sonuclari bizi tamin edesi her isin altina girmek mutlu etmez mi bizi, mutlu bir hayat surmek yasmaya degmez mi?
bundan olsa gerek verilen cevaplardan en cok kerem alisik'inki gitti hosuma, calismak icin yasar insan, calisip uretmek icin. hayata deger ve anlam katmak icin. olesiye calismak revadir bu durumda her faniye, belki en az olesiye eglenmek, olesiye dinlenmek, olesiye kosmak, olesiye uyumak, olesiye sevmek, olesiye yazmak kadar reva...
ozetle olumune yasiyoruz :)
SUZAN KARDEŞ
İnanç ve buğdayla yaşar. İnanç, yaşamak için... Buğday ise doğa, doyduğumuz şey, yaşam kaynağı.
ARZU KAPROL
İnsan aşkla yaşar! Bir kişiye ve yaşama duyulan aşkla!
ÖMÜR GEDİK
İnsan sevdikleriyle ve sinema aşkıyla yaşar. Çünkü sinema, insanın tüm gereksinimlerini içinde barındıran rengarenk bir sanat dünyasıdır.
EGE AYDAN
Gelenek, tarih ve bilgiyle yaşar. Ayrıca sanatla da mutlu olur.
EZEL AKAY
İnsan çok geniş bir aile ile yaşar. Arkadaşlar, kardeşler, sevgililer, akrabalar, çocuklar ile yaşar. Bu olursa hayat devam eder, olmadığı takdirde yaşam olmaz.
KEREM ALIŞIK
İnsan yorularak, çalışarak, üreterek yaşar. İnsanın hayata karşı ödevi yaşamaktır. Sevmek, iki defa yaşamaktır. İnsan, kavgasıyla, sevdasıyla, cesaretiyle ve umuduyla ayakta durur ve yaşar.
LALE MANSUR
Bence öncelikle umut ve sevgiyle yaşar. Ancak bu insanlar bir araya geldiğinde -bizim toplumumuzda olduğu gibi- nasıl oluyor da koskoca yalanlarla yaşıyorlar, anlayabilmiş değilim!
LEVENT ÜZÜMCÜ
İnsan “insan”la yaşar. Çünkü sosyal bir varlıktır, birbirine ihtiyacı vardır. Aynı zamanda tırnak içinde yazılan insandan kastım, genel geçer iyilik ve doğruluk özelliklerini içinde barındıran insandır. Çünkü “insan” olmak için güdülerini takip etmenin yanı sıra güdülerini kontrol altına almak da gereklidir. Ancak bu “insan”lar yaşatır sizi, yani insanı...
TOPRAK SERGEN
İnsan doğayla iç içe yaşarsa her şey düzelir. Bu şekilde beslenme de, karşılıklı ilişkiler de, sağlık da düzelir. Doğadan beslenerek özünü bulabilir ve iç dünyasına dönebilir. Yeteneklerini geliştirir ve kendini bulur. Bir de amaç sadece yaşamak değil de kaliteli yaşamaksa onu da sanatla gerçekleştirir.
insan riskle yasar. bakmayain siz o "risk almam hic" diyenlere, risk almayi sevmediginden dem vuranlara, ilkin ve her an insan "olum" riski ile yasar. madem yasiyoruz, olumde en az yasamamiz kadar gercek ve yakin, ne zaman ve nasil gelecegi mechul. bakmayin siz intihara kalkisip da belirsizligi gidermek yelasesine girenlere, her zaman basarisiz olma riski olsa dahi, basarili oldugunda en zavalli davranisidir, bozuk bir ruhun. uzak olsun, garantisi olmadigi gibi hicbir seyin, bir gun o zavalliya donusme riskininde yoktur garantisi, Allah korusun. Kinamak icin degil, zaafimizi desmek icindir, bu elem sozler.
e madem her an olum riski ile burun burnayiz, madem her an olume bir an daha yakin, oyleyse var midir dunyada alinmayacak bir risk, yapilmayacak bir is. o zaman sonuclari bizi tamin edesi her isin altina girmek mutlu etmez mi bizi, mutlu bir hayat surmek yasmaya degmez mi?
bundan olsa gerek verilen cevaplardan en cok kerem alisik'inki gitti hosuma, calismak icin yasar insan, calisip uretmek icin. hayata deger ve anlam katmak icin. olesiye calismak revadir bu durumda her faniye, belki en az olesiye eglenmek, olesiye dinlenmek, olesiye kosmak, olesiye uyumak, olesiye sevmek, olesiye yazmak kadar reva...
ozetle olumune yasiyoruz :)
SUZAN KARDEŞ
İnanç ve buğdayla yaşar. İnanç, yaşamak için... Buğday ise doğa, doyduğumuz şey, yaşam kaynağı.
ARZU KAPROL
İnsan aşkla yaşar! Bir kişiye ve yaşama duyulan aşkla!
ÖMÜR GEDİK
İnsan sevdikleriyle ve sinema aşkıyla yaşar. Çünkü sinema, insanın tüm gereksinimlerini içinde barındıran rengarenk bir sanat dünyasıdır.
EGE AYDAN
Gelenek, tarih ve bilgiyle yaşar. Ayrıca sanatla da mutlu olur.
EZEL AKAY
İnsan çok geniş bir aile ile yaşar. Arkadaşlar, kardeşler, sevgililer, akrabalar, çocuklar ile yaşar. Bu olursa hayat devam eder, olmadığı takdirde yaşam olmaz.
KEREM ALIŞIK
İnsan yorularak, çalışarak, üreterek yaşar. İnsanın hayata karşı ödevi yaşamaktır. Sevmek, iki defa yaşamaktır. İnsan, kavgasıyla, sevdasıyla, cesaretiyle ve umuduyla ayakta durur ve yaşar.
LALE MANSUR
Bence öncelikle umut ve sevgiyle yaşar. Ancak bu insanlar bir araya geldiğinde -bizim toplumumuzda olduğu gibi- nasıl oluyor da koskoca yalanlarla yaşıyorlar, anlayabilmiş değilim!
LEVENT ÜZÜMCÜ
İnsan “insan”la yaşar. Çünkü sosyal bir varlıktır, birbirine ihtiyacı vardır. Aynı zamanda tırnak içinde yazılan insandan kastım, genel geçer iyilik ve doğruluk özelliklerini içinde barındıran insandır. Çünkü “insan” olmak için güdülerini takip etmenin yanı sıra güdülerini kontrol altına almak da gereklidir. Ancak bu “insan”lar yaşatır sizi, yani insanı...
TOPRAK SERGEN
İnsan doğayla iç içe yaşarsa her şey düzelir. Bu şekilde beslenme de, karşılıklı ilişkiler de, sağlık da düzelir. Doğadan beslenerek özünü bulabilir ve iç dünyasına dönebilir. Yeteneklerini geliştirir ve kendini bulur. Bir de amaç sadece yaşamak değil de kaliteli yaşamaksa onu da sanatla gerçekleştirir.
23 Eylül 2009 Çarşamba
nefes
Sait Faik yazmazsam olurum demis. Az once Ipek Uzuner de yazmak benim tercihim degil diyordu. Zamaninda bu garip de yazmayi nefes almaya benzetmisti. Nefes lmadan yasanir mi? gel gor ki bu garip makineye bagli aliyor nefesi. dolma kalemle yazmak, ne luks!
murekkebin kagidin uzerinde yayilisini hissetmek, ne mutluluk! kursun klemin kagit uzerindeki gicirtisi bile bir senfoni. ben ise klavyeye baglayivermisim kendimi. tikir mikir isleyen bir makine ile almaktayim nefesi. kesintili meknik.
oysa uzerine nane cayi dokulup leke biralkmis sararmis yapraklrin uzerindeki yazinin hatirasi gibisi var mi?
yazm yalniz bir eylem...
yalniz kalmak en buyuk luks
cok sukur benim icin ne mumkun :)
sikayet etmem edemem.
biliyorum ki yalniz kalsam bir de bunca seyin ustune yazmak bile zor kurtarir beni.
simdi demlenmis cayimdanyudum yudum şcerken klavyeye dokme riski urkutucu :)
biz de bu cagin bu hzili girdap caginin havada ucan ses ve dalgalrin gorunmez boynu bukuk ve kanadi kirik azar tayfasindaniz, eger yazar deme cesaretini gostereceksek :)
yazmak ilacim, dindiriyor her turlu aciyi, ve azdiriyor bazen amansiz ama ne care yazmak hayatimin en kadim dostlarindan.
en iyi dostlarim beni her daim destekleyen, itedigimde orada lup, onlara ugramadigimda gucenmeyen hep karsiliksizca veren, sevgili kitaplar...hayatim ask ucgeni: kitap, kagit ve kalem...
onlarla oyle mutluyum ki
ve ben hayirsiz bir sevgili gibi onlara layikbir kutuphaneyi evimin bas kosesine dikemedim. yalniz kalarak yazdigim ve kendimi dinledigim korkusuzca kagit kalem kulandigim bir odam olmadigi gibi...
aama sikayet yok, gercekten yok cunku sikayet sadece ihtiyarlara mazur gorulebilecek bir nankorluk amaresi...
sukur cok sukur...
murekkebin kagidin uzerinde yayilisini hissetmek, ne mutluluk! kursun klemin kagit uzerindeki gicirtisi bile bir senfoni. ben ise klavyeye baglayivermisim kendimi. tikir mikir isleyen bir makine ile almaktayim nefesi. kesintili meknik.
oysa uzerine nane cayi dokulup leke biralkmis sararmis yapraklrin uzerindeki yazinin hatirasi gibisi var mi?
yazm yalniz bir eylem...
yalniz kalmak en buyuk luks
cok sukur benim icin ne mumkun :)
sikayet etmem edemem.
biliyorum ki yalniz kalsam bir de bunca seyin ustune yazmak bile zor kurtarir beni.
simdi demlenmis cayimdanyudum yudum şcerken klavyeye dokme riski urkutucu :)
biz de bu cagin bu hzili girdap caginin havada ucan ses ve dalgalrin gorunmez boynu bukuk ve kanadi kirik azar tayfasindaniz, eger yazar deme cesaretini gostereceksek :)
yazmak ilacim, dindiriyor her turlu aciyi, ve azdiriyor bazen amansiz ama ne care yazmak hayatimin en kadim dostlarindan.
en iyi dostlarim beni her daim destekleyen, itedigimde orada lup, onlara ugramadigimda gucenmeyen hep karsiliksizca veren, sevgili kitaplar...hayatim ask ucgeni: kitap, kagit ve kalem...
onlarla oyle mutluyum ki
ve ben hayirsiz bir sevgili gibi onlara layikbir kutuphaneyi evimin bas kosesine dikemedim. yalniz kalarak yazdigim ve kendimi dinledigim korkusuzca kagit kalem kulandigim bir odam olmadigi gibi...
aama sikayet yok, gercekten yok cunku sikayet sadece ihtiyarlara mazur gorulebilecek bir nankorluk amaresi...
sukur cok sukur...
22 Eylül 2009 Salı
son zamanlarda...
saclarim dokuluyor
oyle tel tel degil, tutam tutam!
peki son uc gun araliksiz devam eden bas agrisina ne demeli?
her gun bir agri kesici
bugun uzerine 4 saat uyku anca toparladi gibi
yarin sol gozum kizarmadan ve beynim zonklamadan gecerse ne mutlu
n'oluyoruz kuzum?
yine neler oluyor?
bu arayis midir seni hirpalayan yoksa zamanin siradan izleri mi?
selametle toparlan artik!!
demesi kolay
canim fena halde aciyor oysa ki
neden? bilinmez
soguktan belki
hani soguk acitir ya
hatta yakar
buz yanigi
iste bu tezat gibi icimi yakan buz gibi bir sogukluk aslinda...
duman duman tuten bir sogukluk
gormek isterseniz derin dondurucuyu acin bakin
duman duman orada dondurulmus duygular
cozulduklerinde tatlari neye benzeyecek, kac gun dayanabilecekler, tekrar isitmak mumkun olacak mi, yoksa hemencik bozulu mu verecekler bilinmeyen dondurulmus soguk, hissiz ve ruhsuz duygular...
oyle tel tel degil, tutam tutam!
peki son uc gun araliksiz devam eden bas agrisina ne demeli?
her gun bir agri kesici
bugun uzerine 4 saat uyku anca toparladi gibi
yarin sol gozum kizarmadan ve beynim zonklamadan gecerse ne mutlu
n'oluyoruz kuzum?
yine neler oluyor?
bu arayis midir seni hirpalayan yoksa zamanin siradan izleri mi?
selametle toparlan artik!!
demesi kolay
canim fena halde aciyor oysa ki
neden? bilinmez
soguktan belki
hani soguk acitir ya
hatta yakar
buz yanigi
iste bu tezat gibi icimi yakan buz gibi bir sogukluk aslinda...
duman duman tuten bir sogukluk
gormek isterseniz derin dondurucuyu acin bakin
duman duman orada dondurulmus duygular
cozulduklerinde tatlari neye benzeyecek, kac gun dayanabilecekler, tekrar isitmak mumkun olacak mi, yoksa hemencik bozulu mu verecekler bilinmeyen dondurulmus soguk, hissiz ve ruhsuz duygular...
19 Eylül 2009 Cumartesi
kendimi kaybettim, hukumsuzdur!
hani hayal hep gercekten daha yakindir ya insana, daha cekici, daha sevimli, daha kisiye ait olmasindan herhalde, hayaller hakkinda dusunmekte konusmakta daha guzel.
hadi bir hayalin kuyrugundan tutup bir ucurtma yapalim ve havalanalim :)
isterdim ki universiteye yeniden baslayayim, birinci siniftan o ilk heyecanla ve felsefe okuyayim !!
bir sorunun pesinden kosmak: kimim ben?
kendimi arayarak adim adim gezmek, diyar diyar...
sonra illa ki derinlemesine sormak ben kimim, peki ya neyim?
mesela ben ne kadar japonum?
gidip japonyada kendimi aramak
sonra aynalarda
sokaktaki topal kedide
mahallenin delisinde
ekmegin uzerindeki susamda
sivadaki catlakta
kurumus yaprakta
esen ruzgarda
mezar taslarinda
vapurun isinde
volkandan puskuren lavda
kaldirim tasinda
savasta vurulan sivilin yarasinda
okyanustaki balik surusunde
domatesin kirmizisinda
petrol kuyusunda
zeytinyagli yaprak sarmasinin kus uzumunde
picasso'nun guernica'sinda
gazetenin mansetinde
firtinadaki gok gurultusunde
fabrika iscisinin elindeki nasirda
colun sicaginda
futbol sahasindaki cimende
ugur boceginin beneklerinde
kucuk bir cocukta
elmadaki kurtta
dagdaki kurtta
cobanin kuzusunda
kuzunun tuyunde
tuyun bitinde
eninde sonunda...
musadenizle hayatin icinde ve disinda her yerde ve her anda kendimi aramak, aramak ve bulmak istiyorum.
kendimi bulmadan nasil yasayabilirim ki hayati :)
hadi bir hayalin kuyrugundan tutup bir ucurtma yapalim ve havalanalim :)
isterdim ki universiteye yeniden baslayayim, birinci siniftan o ilk heyecanla ve felsefe okuyayim !!
bir sorunun pesinden kosmak: kimim ben?
kendimi arayarak adim adim gezmek, diyar diyar...
sonra illa ki derinlemesine sormak ben kimim, peki ya neyim?
mesela ben ne kadar japonum?
gidip japonyada kendimi aramak
sonra aynalarda
sokaktaki topal kedide
mahallenin delisinde
ekmegin uzerindeki susamda
sivadaki catlakta
kurumus yaprakta
esen ruzgarda
mezar taslarinda
vapurun isinde
volkandan puskuren lavda
kaldirim tasinda
savasta vurulan sivilin yarasinda
okyanustaki balik surusunde
domatesin kirmizisinda
petrol kuyusunda
zeytinyagli yaprak sarmasinin kus uzumunde
picasso'nun guernica'sinda
gazetenin mansetinde
firtinadaki gok gurultusunde
fabrika iscisinin elindeki nasirda
colun sicaginda
futbol sahasindaki cimende
ugur boceginin beneklerinde
kucuk bir cocukta
elmadaki kurtta
dagdaki kurtta
cobanin kuzusunda
kuzunun tuyunde
tuyun bitinde
eninde sonunda...
musadenizle hayatin icinde ve disinda her yerde ve her anda kendimi aramak, aramak ve bulmak istiyorum.
kendimi bulmadan nasil yasayabilirim ki hayati :)
12 Eylül 2009 Cumartesi
hosca "kosun/cosun"!
efendim sormuslar giden olmak mi iyi kalan olmak mi. ya kelimeleri egip bukmeyelim. elbette seksiz suphesiz "gitmek"tir her daim iyi olan!!
gitmek, mesafe katetmek, gezmek gormek, yol almak, ogrenmek, olgunlasmak, gelismek. durdugu yerde buyuyen bir karpuz var onun da ici sudan ibaret :)
anlamam niye "hosca kalin" derler, kalmanin nesi hos olabilir ki? kalmak olumsuzluklari cagristiri hep, sinifta kalmk, evde kalmak, sona kalmak ve dahi donakalmak!
nerede hareket orada bereket demis atalarimiz!
oyleyse ayrilirken bir yerden size "gule gule gidin" temennisinde bulunanlara haksizlik etmeyelim biz de "hosca gidin" diyelim, oturmasinlar evlerinde kalakalmasinlar, cikip bir dolasinlar canim :)
oyleyse hep hosca kosun
hasca cosun!!
gitmek, mesafe katetmek, gezmek gormek, yol almak, ogrenmek, olgunlasmak, gelismek. durdugu yerde buyuyen bir karpuz var onun da ici sudan ibaret :)
anlamam niye "hosca kalin" derler, kalmanin nesi hos olabilir ki? kalmak olumsuzluklari cagristiri hep, sinifta kalmk, evde kalmak, sona kalmak ve dahi donakalmak!
nerede hareket orada bereket demis atalarimiz!
oyleyse ayrilirken bir yerden size "gule gule gidin" temennisinde bulunanlara haksizlik etmeyelim biz de "hosca gidin" diyelim, oturmasinlar evlerinde kalakalmasinlar, cikip bir dolasinlar canim :)
oyleyse hep hosca kosun
hasca cosun!!
10 Eylül 2009 Perşembe
kargalar ve insanlar
eger bir kargaya sevgi gosterir, onu besler ve ona deger verirseniz size yapabilecegi en kotu sey gozunuzu oymaktir. oysa bir insan ile iliskinizi gelistirip, ona deger verdiginizde kalbinizi dahi oyabilir.
karganin oyugu zamanla kurur, kapanir; kalplerdeki oyuklar ise her seferinde daha cok can acitir...
karganin oyugu zamanla kurur, kapanir; kalplerdeki oyuklar ise her seferinde daha cok can acitir...
gecenin bir vakti
uyku tutmadi, bunu yazmadan yatamadim :)
alemim :)
efendim ufak bir istatistik: erkeklerin %20'sinin insan, %2'sinin adam oldugu yonunde iyimser tahminlerim var, simdi hemen kizmayin, bir durun aciklayayim neden:
erkek olmak kromozomsal, organsal ve hormonsal bir hadise. insan olmak zihin, ruh ve ahlak ister. adam olmak ise yurek! bunlarin hepsinin bir bedende olmasini beklemek saflik :)
bir kere kesinlikle feminist bir yaklasim degil bu, feminist olsa kadin erkek esitliginden hareketle tum bunlari kadindan da ister oysa biz adam olmaktan bahsediyoruz :)
hem her annenin "ana yuregi" yok mudur? oyleyse her kadinin yurek sahibi olma potansiyeli var iken bunun bir erkege denk gelmesi daha az muhtemel.
ay kizmayin ama tamam cok karamsar gibi gozukuyor ama napayim?
insanlara guvenemezken erkeklere guvenmemem dogal degil mi? tek avuntum insan iliskilerinin gecici olmasi hatta hayatin gecici olmasi ve dahi izafi olarak cok cok kisa olmasi.
so i just don't care, and enjoy my time :)
alemim :)
efendim ufak bir istatistik: erkeklerin %20'sinin insan, %2'sinin adam oldugu yonunde iyimser tahminlerim var, simdi hemen kizmayin, bir durun aciklayayim neden:
erkek olmak kromozomsal, organsal ve hormonsal bir hadise. insan olmak zihin, ruh ve ahlak ister. adam olmak ise yurek! bunlarin hepsinin bir bedende olmasini beklemek saflik :)
bir kere kesinlikle feminist bir yaklasim degil bu, feminist olsa kadin erkek esitliginden hareketle tum bunlari kadindan da ister oysa biz adam olmaktan bahsediyoruz :)
hem her annenin "ana yuregi" yok mudur? oyleyse her kadinin yurek sahibi olma potansiyeli var iken bunun bir erkege denk gelmesi daha az muhtemel.
ay kizmayin ama tamam cok karamsar gibi gozukuyor ama napayim?
insanlara guvenemezken erkeklere guvenmemem dogal degil mi? tek avuntum insan iliskilerinin gecici olmasi hatta hayatin gecici olmasi ve dahi izafi olarak cok cok kisa olmasi.
so i just don't care, and enjoy my time :)
uyan uykusu çok gözlerim uyan
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
azrail’in kastı canadır inan
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
seherde uyanırlar cümle kuşlar
dillu dillerince tesbihe başlar
tevhid eyler dağlar, taşlar, ağaçlar
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
semavatın kapuların açarlar
müminlere rahmet suyun saçarlar
seherde kalkana hülle biçerler
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
bu dünya fanidir sakın aldanma
mağrur olup tac-u tahta dayanma
yedi iklim benim deyu güvenme
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
benim, murad kulun, suçumu affet
suçum bağışlayub günahım ref’et
resul’un sancağı dibinde haşret
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
azrail’in kastı canadır inan
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
seherde uyanırlar cümle kuşlar
dillu dillerince tesbihe başlar
tevhid eyler dağlar, taşlar, ağaçlar
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
semavatın kapuların açarlar
müminlere rahmet suyun saçarlar
seherde kalkana hülle biçerler
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
bu dünya fanidir sakın aldanma
mağrur olup tac-u tahta dayanma
yedi iklim benim deyu güvenme
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
benim, murad kulun, suçumu affet
suçum bağışlayub günahım ref’et
resul’un sancağı dibinde haşret
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
9 Eylül 2009 Çarşamba
09.09.09
Muhtesem bir gun!!!
Gercek bir donum noktasi, cok iyi bir haber aldim. belki de hayatimin geri kalanini ciddi oranda etkileyecek bir haber. ozgurluge bir aidm daha yaklasma adina cektigim kurekler bosa gitmedi!! cok sukur, simdi ira daha cok asilmaya geldi kureklere...
Gercek bir donum noktasi, cok iyi bir haber aldim. belki de hayatimin geri kalanini ciddi oranda etkileyecek bir haber. ozgurluge bir aidm daha yaklasma adina cektigim kurekler bosa gitmedi!! cok sukur, simdi ira daha cok asilmaya geldi kureklere...
7 Eylül 2009 Pazartesi
Böyledir Akşamları İstanbul'un
Böyledir akşamları İstanbul'un
Bir efkâr basar içini çoğu zaman
Çaresizliğin, yalnızlığın aklına gelir
Hatıralar kayar gider avuçlarından
İçinde mevsimler değişir, aynalar kırılır
Uzaklarda bir çocuk ağlar durmadan
Evler, apartmanlar üstüne yıkılır
Nereye baksan o eski deniz, o köhne liman
Ansızın bir vapur düdüğü yırtar geceyi
Başını alıp gidesin gelir uzaklara
Düşündüğün bir anda öyle sessizce ölmeyi
Çekilir sesler, değişir manzara
Kapandı sanırken o eski yara
Bir sızı başlar içinde, en derinden
Bir bulut gelir, çöker üstüne kapkara
İki damla yaş süzülür kirpiklerinden
Bir meyhane köşesinde ararsın teselliyi
Saatler geçip gider, kadehler boşalır
Düşersin yollara canından bezmiş
Başında bir ağrı, içinde kahır
Şekiller bozulur, renkler kararır
Solar ümitlerin, batan günle birlikte
Böyledir akşamları İstanbul'un
Eriyip gidersin o koyu mavilikte
Ümit Yaşar Oğuzcan
Bir efkâr basar içini çoğu zaman
Çaresizliğin, yalnızlığın aklına gelir
Hatıralar kayar gider avuçlarından
İçinde mevsimler değişir, aynalar kırılır
Uzaklarda bir çocuk ağlar durmadan
Evler, apartmanlar üstüne yıkılır
Nereye baksan o eski deniz, o köhne liman
Ansızın bir vapur düdüğü yırtar geceyi
Başını alıp gidesin gelir uzaklara
Düşündüğün bir anda öyle sessizce ölmeyi
Çekilir sesler, değişir manzara
Kapandı sanırken o eski yara
Bir sızı başlar içinde, en derinden
Bir bulut gelir, çöker üstüne kapkara
İki damla yaş süzülür kirpiklerinden
Bir meyhane köşesinde ararsın teselliyi
Saatler geçip gider, kadehler boşalır
Düşersin yollara canından bezmiş
Başında bir ağrı, içinde kahır
Şekiller bozulur, renkler kararır
Solar ümitlerin, batan günle birlikte
Böyledir akşamları İstanbul'un
Eriyip gidersin o koyu mavilikte
Ümit Yaşar Oğuzcan
6 Eylül 2009 Pazar
safak'in otobiyografik romani siyah sut'u bu sabah bitirdim. onca bunalim ve depresyonu okuduktan sonra neden bilinmez icimde bir ferahlik bir sevinc dalgasi, acaba kitabin sonunda elif safak'in depresyondan siyrilmasinin sevincine mi ortak olmaktaydim, yoksa yasadigim hayatin guzelligini mukayesli olarak daha cok idrak etmenin mustusu muydu? cozemedim. oh ne rahat bir hayat ne cocuk derdi ne es, kafam cidden cok rahat, tek derdim kendime is cikarmak. bu kadar ozgur ve mutlu olmak pek ele gecilir bir firsat olmasa gerek. e bu saatten sonra evlenmemi bekleyenler sasiyorum. yo yo "tek tabanca" edebiyati yapacak degilim zaten gecenlerde yaptigim su eften puften testin sonucuna gore ben bir hayvan olsaymisim “kurt” olurmusum gercegi ile yuzlestim... derin bakisli, agir kendinden emin tek ama ayni zamanda bir toplulugun parcasi, “kurt” gibi bir ben :)
"altin beyinli adam"
yazmayacagim cunku cok yaniyor canim eger yazarsam simdi iyi bir sey olmayacak. neden? bilmem ki. hep bos hep bos. bazen hirsimdan korkuyorum. aslinda basarma hirsindan cok bosta olma korkusu bu. zamani bos gecirme korkusu. is yerinde oldurdugumuz zaman artik kanima dokunuyor. bir yol bir cikis yok. sattik evet sattik beynimizi. calistirmama uretmeme karsiliginda kazaniyoruz gecimimizi. bu duzene ayak uydurmak adina surunmeye razi olmak. oysa daha cok uretmek hayata daha cok anlam katmak istemez miydim? sorumluluklarim bileklerime oyle agir prangalar vurmus ki. aman ne diyorum ben, ne sorumlulugum var? komik oluyorum kuslar gibi ozgurken kapisi acik bir kafeste oturuyorum, nasil aciklayayim bunu size, peki kendime. hem sonra... sus artik tek yapabildigim cabalamak. nasil ve niyesini sorgulayacak takatim kalmadi. bugun neseli genc bir insan gordum, gozleri parlayark ve gulerek konusuyordu, kendimden korktum, hayata nese ve cosku ile bakmayali ne cok olmus. durgun, bitkin, yorgun bir beden ve bir ruh daha cok erken. daha dunyayi gezecek ve gorecektin, vatanini karis karis, istanbulunu kepce kepce. yaptigin her gun trafikte saatler oldurmek, bogazin manzarasina bakmayi cok goruyorsun kendine. herkesten kurtulsam dahi bir gun kendimden kurtulamam ki :) beni birakin benii birakin beni birakin bu caddelerde yikilan eski meyhanelerde... cogu kez koridorlarda yere comelmis hungur hungur aglarken dusunurum kendimi. ucsuz bucaksiz dep derin koridorlar, duvarlarin siviasi dokulmus. oysa ne mutlu bir hayatim var, hersyeim tastamam, nasil sevincli olmaliyim. belki tek basit derdim paylasamamak, cok derinlere done done inen o daracik merdivenlerin sonundaki mahzenin kapisini kimseye acmadan, yukardan kimseyi cagirmadan, oylece o terk edilmis evin mahzenine inip kendimle konusmalara dalmam belki de beni zorlayan. belki tek aradigim bir dost dertlesebilecegim ama sevgilim dost hayatta bir tanedir, unuttun mu :) affet beni dostum her insan gibi nankorce davrandigim icin ama ben de sonuc itibariyle basit bir insanim. bir meczupla aramizdaki kildan ince siniri gorup urkmus, sirin akilin sagligina duaci bir garip insan. beni hosgor...
ZİNDANDAN MEHMED'E MEKTUP
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı?... Daha ölmedim!
Avlu...Bir uzun yol...Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli .
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak .
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde!
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler, bugün "maruzât"!
Çatık kaş ...Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedimi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
Çaycı, getir, ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!
Sükut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allah'a açık.
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu
Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağıdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Necip Fazıl KISAKÜREK
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı?... Daha ölmedim!
Avlu...Bir uzun yol...Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli .
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak .
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde!
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler, bugün "maruzât"!
Çatık kaş ...Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedimi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
Çaycı, getir, ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!
Sükut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allah'a açık.
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu
Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağıdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Necip Fazıl KISAKÜREK
5 Eylül 2009 Cumartesi
yillarin portresi
kendimi bildim bile yuzum yabancidir bana, uzak gelir, hayal edemem hatta bir resim de gordugum ve dahi aynada karsima ciktigimda sasiririm.
dusunuyorum bunun sebebi yuzumu dusunuce, dusleyince aklima gelen,n bir bosluk olmasinda yatiyor. bosluk, bombos yepyeni bir tual, tertemiz bir sayfa. ve simdi yine cok cok sasirarak kendi "az once" cekilmis fotografima bakarken goruyorum ki bu bos sayfa uzerinde cok calismalar yapilmis, cok cizgiler atilmis, tual renklerle dolmaya baslamis.
evet degisiyordum. kendime karsi objektif veya durust olmami beklemeyin. kendimi hem de "her seye ragmen"(!) seviyorum ve bu yuz bu yillarin olgunlastiridigi ve renklendirdigi sayfaya hayran kaliyoru. kim ne derse desin guzel, derin ve cok anlamli. ne ilginc cunku guzellik konusunda kendime hic boyle comert olmamsitim, hatta bilakis acimasiz davrananlardim.
bu aksam o resimdeki yuz ve icindeki anlamlar derinden etkiledi beni. ve yine bunu sanki bir yabanciya bakarak soylemekteyim. u insanin kendi sesine yabanci olmasi gibi bir sey. baskalarinin suratlarini o kadar cok gorursunuz ki sizi sasirtmazlar oysa kendi ifadeleriniz kesfedilmemis hazinelerdir...
oyleyse kendimizi daha iyi tanidigimiz niceguzel zamanlara...
dusunuyorum bunun sebebi yuzumu dusunuce, dusleyince aklima gelen,n bir bosluk olmasinda yatiyor. bosluk, bombos yepyeni bir tual, tertemiz bir sayfa. ve simdi yine cok cok sasirarak kendi "az once" cekilmis fotografima bakarken goruyorum ki bu bos sayfa uzerinde cok calismalar yapilmis, cok cizgiler atilmis, tual renklerle dolmaya baslamis.
evet degisiyordum. kendime karsi objektif veya durust olmami beklemeyin. kendimi hem de "her seye ragmen"(!) seviyorum ve bu yuz bu yillarin olgunlastiridigi ve renklendirdigi sayfaya hayran kaliyoru. kim ne derse desin guzel, derin ve cok anlamli. ne ilginc cunku guzellik konusunda kendime hic boyle comert olmamsitim, hatta bilakis acimasiz davrananlardim.
bu aksam o resimdeki yuz ve icindeki anlamlar derinden etkiledi beni. ve yine bunu sanki bir yabanciya bakarak soylemekteyim. u insanin kendi sesine yabanci olmasi gibi bir sey. baskalarinin suratlarini o kadar cok gorursunuz ki sizi sasirtmazlar oysa kendi ifadeleriniz kesfedilmemis hazinelerdir...
oyleyse kendimizi daha iyi tanidigimiz niceguzel zamanlara...
4 Eylül 2009 Cuma
kimim ben?
peki ne yapiyorum?
amansiz bir sorgu baslamak uzere dostlar, kaciniz...
cabaliyorum, ustume gelme, goruyorsun elden gelen bu. hem cabalamaktan da memnunum. herkesin eglence anlayisi farkli. ben de kod yazmaya calisarak egleniyor olmaz miyim :)
anlatacagim onca sey var ama bir kismi cok bogucu ve huzunlu. acaba kendimle yuzlesme adina bunlari da dillendirmeli miyim, yoksa sumen alti etmek acilarini azaltmaya yarar mi?
ilkin durust degilim, sanirim hayatimdaki en buyuk sorunlardan biri bu. hem de kendim karsi durust degilim. kilifi hazir: ozgur degilim ki! hur dusuncemi ifade etme ozgurlugumu kullanmaya kalkarsam ödeyeceğim bedel beni urkutuyor. toplumdan afaroz edilmek, gecim kaynaklarinin elden gitmesi.
o yuzden maske ile dolasmaktayim ve belki de tam bu nedenle en cok istedigim gezilerden biri venedik festivaline soyle satafatli bir kiyafet -narenciye tonlarinda- ve kusursuz bir maske ile gitmek. o zaman evet iste "ben buyum, bu kadar gercegim" diye haykirabilirim!!
bazen cok keyfi de olsa yalan soylemekten kendimi alamiyorum ama maksat hep ayni, gizli kalmak oysa icim disim o kadar belli ki, ne kadar cabalasam da kimligimi saklamam mumkun degil. poker yuzlu olmadigim seklinde "iltifat" almisligim bile var. oysa bu pazarda gecen akce o, botoks mu yapmali?
herkes yanlis ben dogru ne kolay kacmak degil mi? ama ayaklarim yere bassin daha "harbi" olayim ve biraz da urkuteyim istiyorum. sanirim "doga"da en buyuk eksigim fazla yumusak basli olmak, "cadi" dozunu arttirmali. bak gordun mu yine maskeye calismaya basladin!! "ozenle maske yapilir!" bu sen degilsin, peki kimim ben?
kendimi kaybettim, hukumsuzdur!!
amansiz bir sorgu baslamak uzere dostlar, kaciniz...
cabaliyorum, ustume gelme, goruyorsun elden gelen bu. hem cabalamaktan da memnunum. herkesin eglence anlayisi farkli. ben de kod yazmaya calisarak egleniyor olmaz miyim :)
anlatacagim onca sey var ama bir kismi cok bogucu ve huzunlu. acaba kendimle yuzlesme adina bunlari da dillendirmeli miyim, yoksa sumen alti etmek acilarini azaltmaya yarar mi?
ilkin durust degilim, sanirim hayatimdaki en buyuk sorunlardan biri bu. hem de kendim karsi durust degilim. kilifi hazir: ozgur degilim ki! hur dusuncemi ifade etme ozgurlugumu kullanmaya kalkarsam ödeyeceğim bedel beni urkutuyor. toplumdan afaroz edilmek, gecim kaynaklarinin elden gitmesi.
o yuzden maske ile dolasmaktayim ve belki de tam bu nedenle en cok istedigim gezilerden biri venedik festivaline soyle satafatli bir kiyafet -narenciye tonlarinda- ve kusursuz bir maske ile gitmek. o zaman evet iste "ben buyum, bu kadar gercegim" diye haykirabilirim!!
bazen cok keyfi de olsa yalan soylemekten kendimi alamiyorum ama maksat hep ayni, gizli kalmak oysa icim disim o kadar belli ki, ne kadar cabalasam da kimligimi saklamam mumkun degil. poker yuzlu olmadigim seklinde "iltifat" almisligim bile var. oysa bu pazarda gecen akce o, botoks mu yapmali?
herkes yanlis ben dogru ne kolay kacmak degil mi? ama ayaklarim yere bassin daha "harbi" olayim ve biraz da urkuteyim istiyorum. sanirim "doga"da en buyuk eksigim fazla yumusak basli olmak, "cadi" dozunu arttirmali. bak gordun mu yine maskeye calismaya basladin!! "ozenle maske yapilir!" bu sen degilsin, peki kimim ben?
kendimi kaybettim, hukumsuzdur!!
2 Eylül 2009 Çarşamba
nefessiz
persembe hava serin
ben savas boyalarini surunmeliyim
ara veremedim
ara vermek korkutucu
durursam bir daha baslayamam nefes almami dinginlestirip etrafima gercekten bakmaya kalkarsam ve sis perdesi dagilirsa goreceklerim gorebileceklerimin urkutucu riskini almaya niyetim yok
daha fazla kosmali ve daha fazla kosturmali, araliksiz, daha cok yuklenmeye niyetliyim kendime
evet hicbir seyi mukemmel yapamadigimin farkindyim ama daha cok hep daha cok isi ayni anda ve hizla yapmak istiyorum
hem spor hem egitim hem eglence hem yazma hem kariyer hem sanat her sey her sey
hayatimda eksikligini hissetmekten urkutugum mevzulara kafa yormama firsat birakmayacak hizla bas dondurucu bir hizla donmeli dunya
bu da benim sakinlestiricim bu da benim ilacim
baska turlu yapamiyorum, bagimlisi oldum
tatilde bile saat 7:00-24:00 planlamaliyim
yildizlari seyrederken ve ufka bakarken ve dahi ruya gorurken bile kosturmali zihnim
duramam artik cok gec
belki catlarsam
o da ani ve sessiz olmali
kimseye hissettirmeden
ayni kosturmam gibi
oyle hizli ki kimse gectigimi de goctugumu de gormemeli
bu benim hayat tarzim bu tercihim
beni tutmayin
yeteri kadar pranga tasiyorum bari birakin kendimce bana verilen alanda kosturayim bu eger kendi etrafinda donmekten ibaret ise bile!
ne fark eder! birakin tefekkurumu bir mevlevi gibi done done yerine getirmeye calisayim
dusunmek ve gercekleri hissetmek yukunden baska nasil kendimi azat edebilirim
sadece daha fazla cabalayabilmek icin guc ve sabir, azim ve istikrar diliyorum...
ben savas boyalarini surunmeliyim
ara veremedim
ara vermek korkutucu
durursam bir daha baslayamam nefes almami dinginlestirip etrafima gercekten bakmaya kalkarsam ve sis perdesi dagilirsa goreceklerim gorebileceklerimin urkutucu riskini almaya niyetim yok
daha fazla kosmali ve daha fazla kosturmali, araliksiz, daha cok yuklenmeye niyetliyim kendime
evet hicbir seyi mukemmel yapamadigimin farkindyim ama daha cok hep daha cok isi ayni anda ve hizla yapmak istiyorum
hem spor hem egitim hem eglence hem yazma hem kariyer hem sanat her sey her sey
hayatimda eksikligini hissetmekten urkutugum mevzulara kafa yormama firsat birakmayacak hizla bas dondurucu bir hizla donmeli dunya
bu da benim sakinlestiricim bu da benim ilacim
baska turlu yapamiyorum, bagimlisi oldum
tatilde bile saat 7:00-24:00 planlamaliyim
yildizlari seyrederken ve ufka bakarken ve dahi ruya gorurken bile kosturmali zihnim
duramam artik cok gec
belki catlarsam
o da ani ve sessiz olmali
kimseye hissettirmeden
ayni kosturmam gibi
oyle hizli ki kimse gectigimi de goctugumu de gormemeli
bu benim hayat tarzim bu tercihim
beni tutmayin
yeteri kadar pranga tasiyorum bari birakin kendimce bana verilen alanda kosturayim bu eger kendi etrafinda donmekten ibaret ise bile!
ne fark eder! birakin tefekkurumu bir mevlevi gibi done done yerine getirmeye calisayim
dusunmek ve gercekleri hissetmek yukunden baska nasil kendimi azat edebilirim
sadece daha fazla cabalayabilmek icin guc ve sabir, azim ve istikrar diliyorum...
Mavi Liman
çok yorgunum, beni bekleme kaptan /
seyir defterini başkası yazsın /
çınarlı, kubbeli mavi bir liman /
beni o limana çıkaramazsın
Nazim Hikmet
seyir defterini başkası yazsın /
çınarlı, kubbeli mavi bir liman /
beni o limana çıkaramazsın
Nazim Hikmet
gitmek ille de gitmek
“Kendinden kaçamazsın” derler, bilirsin, nereye gitsen “bu şehir arkandan gelecektir” der o büyük şair, onu da bilirsin; yine de gideceksindir çünkü gitmezsen kendinde kalamazsın artık, bir daha kendin olamazsın, bunu da bir tek sen anlarsın… Ve seni senin gibiler anlar…
Yaşadıklarından çok yaşadıklarını nasıl hissettiğindir önemli olan… Sorsalar anlatamazsın… Kelimeler, duygularını tarifte yetersiz kaldığından değil, şimdi o duygular anlamlarına sığmadığı için… “Sıkıldım” dersin, bunaldığını söylersin, yenilenmekten bahsedersin, farklı şeylerle beslenmek arzunu dile getirirsin, kıstırılmışlık hissinin altını çizersin, tazelenmek ihtiyacını öne sürersin, her biri doğrudur lakin hiçbiri dolduramaz tanımladığı mananın içini, sendeki karşılığını veremez.
“Bir yere” gitmeyi istemezsin, yalnızca gitmektir istediğin… Gitmek, arınmaktır böyle zamanlarda… Kalbini kıran, zihnini yoran, durmadan tekrarlayan ne varsa hepsinden soyunmak çabasıdır…
Kulağını bir yabancı dilin ritmi doldurmalı, sokaklar başka kokmalıdır… Aşina olmadığın yüzler görmelisindir etrafında, değişmelidir alıştığın sesler ve renkler, damağında hissettiğin lezzetler… Katıldığın sohbetler bilmediğin dünyaların kapısını aralamalıdır… Ancak öyle varırsın dillerin, seslerin, renklerin, lezzetlerin, kokuların, yaşadığının farkına… Alışkanlıklar algılanmaz olur zira zamanla…
İki türlüdür gitmeler; ya yeni başlangıçlara ya bir şeyleri tümden bitirip nokta koymaya…
Hangisi olursa olsun sebebin, dokunsalar ağlayacak gibisindir… Ağlarsın da, ama gözyaşların yetmez akıtmaya içindeki tortuyu… Çaresiz, gideceksindir… Mecbursundur adeta, duramazsın, durduramazsın, mantığınla bastıramazsın, sanki bir nevi ölmektir kalmak…
Nedir seni bu hale getiren… Ruhunun derinliklerinde senden bile habersiz yaşayan bir ümidin solması mı… Bir umudun kırılmasından ziyade umut etmenin anlamsızlaşması mı… Gerçeklerin hayal kırıklığına uğratmasından çok, hayal kurdurmayacak kadar çoraklaşması mı…
Yalnızca aşk durdurur gitme isteğini, yalnızca aşk şifa olur… Belki de eksikliğini hissettiğin sadece odur… Aşk gelirse eğer diğer her eksik gözden kaybolur…
Dostların yanılıyordur, sen kendinden kaçmıyorsundur, uzaklaşmayı dilediğin taze bir soluk aldırmayan atmosferdir çevreni saran… Çalkantılı dursa da aslında sürüp giden monotonluktur… Derinlikleri algılamayan hayat tarzlarıdır… Anlayışlı sandıklarının duyarsızlığıdır… Yıllarla olgunlaşmayıp, olgun keyiflerin tadına eremeyenlerdir… Egolarında boğulup incelikleri umursamayan, hassasiyetine dokunup seni nasıl incittiklerine aldırmayanlardır…
İşte o zaman gitmek kendinden kaçmak değil kendine kaçmaktır… Nicedir unuttuğun, seni sen yapan “öz”leri bulmaktır yeniden… Altüst edip gönlünü, atılması gerekenleri atmak, yer açmaktır yeni ihtiyaçlarına… Üstünü örttüklerini hepten gömmek veya açıp özgür bırakmaktır… Keşfe çıkmaktır benliğinin labirentlerinde… Dışarıdan esen taze havayla havalandırmaktır içini…
Yola devam etmek için tekrar rüzgârla doldurmaktır yelkenlerini…
Kırılmış parçalarını, o kimsenin görmediği ve ince ince sızlatıp kanatan battıkça, usulca ayıklamaktır teninden…
Gençsen olgunlaştıran, olgunsan gençleştiren bir maceradır gitmek…
Neyse aradığın, aşk ya da güven… Gelir seni bulur…
RENGİN SOYSAL
Yaşadıklarından çok yaşadıklarını nasıl hissettiğindir önemli olan… Sorsalar anlatamazsın… Kelimeler, duygularını tarifte yetersiz kaldığından değil, şimdi o duygular anlamlarına sığmadığı için… “Sıkıldım” dersin, bunaldığını söylersin, yenilenmekten bahsedersin, farklı şeylerle beslenmek arzunu dile getirirsin, kıstırılmışlık hissinin altını çizersin, tazelenmek ihtiyacını öne sürersin, her biri doğrudur lakin hiçbiri dolduramaz tanımladığı mananın içini, sendeki karşılığını veremez.
“Bir yere” gitmeyi istemezsin, yalnızca gitmektir istediğin… Gitmek, arınmaktır böyle zamanlarda… Kalbini kıran, zihnini yoran, durmadan tekrarlayan ne varsa hepsinden soyunmak çabasıdır…
Kulağını bir yabancı dilin ritmi doldurmalı, sokaklar başka kokmalıdır… Aşina olmadığın yüzler görmelisindir etrafında, değişmelidir alıştığın sesler ve renkler, damağında hissettiğin lezzetler… Katıldığın sohbetler bilmediğin dünyaların kapısını aralamalıdır… Ancak öyle varırsın dillerin, seslerin, renklerin, lezzetlerin, kokuların, yaşadığının farkına… Alışkanlıklar algılanmaz olur zira zamanla…
İki türlüdür gitmeler; ya yeni başlangıçlara ya bir şeyleri tümden bitirip nokta koymaya…
Hangisi olursa olsun sebebin, dokunsalar ağlayacak gibisindir… Ağlarsın da, ama gözyaşların yetmez akıtmaya içindeki tortuyu… Çaresiz, gideceksindir… Mecbursundur adeta, duramazsın, durduramazsın, mantığınla bastıramazsın, sanki bir nevi ölmektir kalmak…
Nedir seni bu hale getiren… Ruhunun derinliklerinde senden bile habersiz yaşayan bir ümidin solması mı… Bir umudun kırılmasından ziyade umut etmenin anlamsızlaşması mı… Gerçeklerin hayal kırıklığına uğratmasından çok, hayal kurdurmayacak kadar çoraklaşması mı…
Yalnızca aşk durdurur gitme isteğini, yalnızca aşk şifa olur… Belki de eksikliğini hissettiğin sadece odur… Aşk gelirse eğer diğer her eksik gözden kaybolur…
Dostların yanılıyordur, sen kendinden kaçmıyorsundur, uzaklaşmayı dilediğin taze bir soluk aldırmayan atmosferdir çevreni saran… Çalkantılı dursa da aslında sürüp giden monotonluktur… Derinlikleri algılamayan hayat tarzlarıdır… Anlayışlı sandıklarının duyarsızlığıdır… Yıllarla olgunlaşmayıp, olgun keyiflerin tadına eremeyenlerdir… Egolarında boğulup incelikleri umursamayan, hassasiyetine dokunup seni nasıl incittiklerine aldırmayanlardır…
İşte o zaman gitmek kendinden kaçmak değil kendine kaçmaktır… Nicedir unuttuğun, seni sen yapan “öz”leri bulmaktır yeniden… Altüst edip gönlünü, atılması gerekenleri atmak, yer açmaktır yeni ihtiyaçlarına… Üstünü örttüklerini hepten gömmek veya açıp özgür bırakmaktır… Keşfe çıkmaktır benliğinin labirentlerinde… Dışarıdan esen taze havayla havalandırmaktır içini…
Yola devam etmek için tekrar rüzgârla doldurmaktır yelkenlerini…
Kırılmış parçalarını, o kimsenin görmediği ve ince ince sızlatıp kanatan battıkça, usulca ayıklamaktır teninden…
Gençsen olgunlaştıran, olgunsan gençleştiren bir maceradır gitmek…
Neyse aradığın, aşk ya da güven… Gelir seni bulur…
RENGİN SOYSAL
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)